Paylaşımlarımla zenginleşin, paylaşımlarınızla zenginleştirin! "Sevdiğimi Haykırsam Anadolu'ma" isimli şiir kitabım "Artshop Yayınları" tarafından çıkarılmıştır. Kitapevlerinden arayabilirsiniz.
Okunan her kitap, aklın ve gözlerin rengini değiştirir. Linki verilen "Gökyüzü Kitapevi" sizler için hazırlanmıştır.
Şu an üç farklı seri yazım devam etmektedir. Okumanızı öneririm.
Bilim ve Teknoloji alanındaki gelişmelerden haberler... İşinize yarar :)
İslam'ı bilmeden savunmayın. Okuyun, anlayın benimseyin ve sonra savunun.
"Onur" ile "Çağlar" arasında geçen edebi sohbetleri içermektedir.
Belli alanlarda isim yapmış insanlarla mini "polemik" yapmaktayım. Paylaşımlarınızı ve katkılarınızı bekliyorum.
Değişik konularda mizah içerikli paylaşımlar yapmaktayım. Yüzünüzden gülücükler eksik olmasın :)
Home » » Türk Solu Saçmalığı Üzerine

Türk Solu Saçmalığı Üzerine

Gönderen : Onur Çağlar Tarih : 21 Ağustos 2017 Pazartesi Saat : Ağustos 21, 2017


Sosyal üretimin gelişme sürecinde ortaya çıktığı ve onun da ayrılmaz parçası olduğu için, sosyal bir fenomen olan dil, “anlaşma ve haberleşmeyi sağlayan ve fiziksel, maddi bir yapısı olan işaretler sistemi” olarak (Bkz: Materyalist Felsefe Sözlüğü, M. Rosenthal) tanımlanmaktadır. Düşünceden asla bağımsız olamayacağı için düşünceyi yansıtır, onu ifade eder...

Sosyal sürece doğrudan bağlı olduğu için, bu süreç içindeki değişiklikler kendisini otomatik olarak lengülistiğe de yansıtır ve bu anlamıyla da bir “canlı organizma”dır ama bu değişiklikler doğallığında olmalıdır. Doğallığının dışında gelişenler belki bir süre için yaşam bulabilir ama yerleşik bir nitelik kazanamayacağı (veya çok zorlanacağı) açıktır. Tıpkı kendilerini “öztürkçeciler” olarak isimlendirenlerin yaptıkları gibi...

Bilindiği üzere kavramlar, gerçek içerikleriyle kullandıkları zaman yansıttığı “imaj”lar, gösterilen / gönderilen “mesaj”lar daha net anlaşılmakta ve “Sen şunu dedin!”, “Yok, ben onu demedim; ben şunu, şunu ve bunu dedim!” gibi her kafadan ayrı bir sesin çıktığı hengâmeler de ortadan kalkmaktadır. Burjuvazinin, genetik kodlamasını oluşturan kendini merkez, merkezi de herkes sanması ve dayatması sonucu kavramların içeriğini yozlaştırması veya boşaltması, özünden kopararak görmek istediği renklere bulaması biliniyor. Kavramların gerçek anlamlarını, onun içeriğini bilme işi, her şeyden önce diyalektik materyalist bakış açısını şart koşar. Burjuvazinin yozlaştırma ve özünden koparma çalışmaları işte bu bakış açısı ile karşı konulabilir.

Bir noktaya dikkat çekmek istiyorum: Benim tartıştığım nokta, kavramların veya sözcüklerin statik olduğu, asla değişmeyeceği idealist mekanik yaklaşımı değildir. Semantik veya etimolojik boyutuyla da ilgilenmiyorum. Bu anlamıyla tabi ki kavramlar da, sözcükler de, gramer de değişikliklere uğruyor, uğrayacaktır da... Benim tartıştığım kavramların özünden koparılarak yozlaştırıldığıdır, diyerek devam ediyorum.

Emperyalist / komprador kapitalist burjuvazinin değişik boyutlarda yoğun propagandasını yaptığı ırkçılığın inceltilmiş hali olan milliyetçiliğin değişik biçimler ve boyutlarda etkisinde kalan diğer burjuva ve küçük burjuva akım ve katmanlar da değişik boyutlarda bunu uygulamaktadırlar. Milliyetçilik sadece kendini normal ve doğru görürken, diğer ulus veya azınlıklara çoğunlukla aşağılayıcı yaklaşır.

Bunlardan biri, her ne kadar önceden de kullanılıyorsa da, tek tek kullanımlardan öteye geçmeyen ama PKK’nın siyaset arenasına girişiyle birlikte daha sık kullanılmaya başlanan, özellikle de 1985-1995 yılları arasında en üst seviyeye çıkan ve yine PKK’nın beyaz bayrak sallayarak faşist TC ile dirsek temasına girmesiyle nispeten gerileyen “Türk Solu” kavramıdır. Ancak belirtmekte yarar var ki, bu kavram PKK’ya ait değildir, PKK bu kavramı en üst düzeye çıkarmış, yaygınlaştırmıştır.

“Yeter ki Kürt olsun!” mantığıyla hareket ettiğinden karşısındaki sınıf devrimcilerinin de aynı mantıkla hareket ettiğini sandığı içindir ki “Türk Solu” ifadesini sakız yapmıştır. Türk, Kürt, Ermeni, Laz, Çerkez gibi her ulus ve azınlıktan emekçi halkların ortak örgütlenmesini gerçekleştirmek yerine sadece “Kürtlerin” (ve doğal sonuç olarak diğer ulus ve azınlıkların da kendi isimleri etrafında) örgütlenmesini savunan ve artık tarihsel bir atık olan burjuva milliyetçiliğini körüklemesi, açıkçası, mide bulandırıyor.

Özü biçimden, geneli özelden, esası ikincilden  ayırmayan ve kendinden olmayan bütün devrimci yapılanmaları aynı “kefeye” koyan ve bu anlamıyla da yoğun bir “toptancı” mantığına sahip olan PKK, bunu neredeyse durmaksızın yapmıştır. Kendisini uyaran komünist ve devrimci hareketler karşısında sıkıştığı zaman “Taktik hewalım taktik, taktik!” diye diye taktiğin de cılkını çıkarması aslında bugünkü konumunun sinyallerini veriyordu.

Türkiye, komünistler ve devrimciler açısından yasal olarak görülmese de, sınırları emperyalist burjuvazi tarafından çizilen ve (faşist de olsa) bir devletin otoritesinin altında olduğu gösterilen coğrafi sınırlardır ve Türkler ve Kürtler olmak üzere ulus niteliğine sahip iki bileşime sahipken, Ermeniler, Çeçenler, Çerkezler, Rumlar, Araplar gibi azınlık niteliğine sahip daha birçok bileşime sahiptir. Kullanılan “Türk Solu” kavramı, diğer yanlışların yanı sıra, bu azınlıkları yok saydığı için de inkârcıdır, çünkü “Türk” sıfatı bir ulusa mensup olan kişi veya kişileri işaret eder.

Ama bilmek gerekir ki, bunlar proletaryanın düşünceleri ve uygulamaları değildir; çünkü sınıf bilinçli proletaryanın esas kavgası ırk kavgası olmadığı gibi ulus kavgası da değildir. Sınıf bilinçli proletarya sınıf kavgası yapar. Kürt, Türk, Ermeni, Azeri, Çerkez... gibi etnik veya ulusal kimlik etrafında değil, bizzat emeğin göbeğinde, sınıf savaşımının içinde yer alır. En azından MLM bilimini kendilerine rehber edenler için bu böyledir.

Burjuva ulusalcıların ağızlarına sakız yaptıkları “Türk Solu” ifadesi saçmalıktır. Bir genelleme yapılacaksa “Türkiye Devrimci Hareketi” denilmelidir. Yok eğer muhatap alınan kendisinin dışındaki bir yapılanma ise onun ismini vermelidir.

05 Şubat 2007

0 Yorumlar:

Yorum Gönder