Paylaşımlarımla zenginleşin, paylaşımlarınızla zenginleştirin! "Sevdiğimi Haykırsam Anadolu'ma" isimli şiir kitabım "Artshop Yayınları" tarafından çıkarılmıştır. Kitapevlerinden arayabilirsiniz.
Okunan her kitap, aklın ve gözlerin rengini değiştirir. Linki verilen "Gökyüzü Kitapevi" sizler için hazırlanmıştır.
Şu an üç farklı seri yazım devam etmektedir. Okumanızı öneririm.
Bilim ve Teknoloji alanındaki gelişmelerden haberler... İşinize yarar :)
İslam'ı bilmeden savunmayın. Okuyun, anlayın benimseyin ve sonra savunun.
"Onur" ile "Çağlar" arasında geçen edebi sohbetleri içermektedir.
Belli alanlarda isim yapmış insanlarla mini "polemik" yapmaktayım. Paylaşımlarınızı ve katkılarınızı bekliyorum.
Değişik konularda mizah içerikli paylaşımlar yapmaktayım. Yüzünüzden gülücükler eksik olmasın :)
Home » » Özgürlüğe Doğru (Tiyatro)

Özgürlüğe Doğru (Tiyatro)

Gönderen : Onur Çağlar Tarih : 9 Aralık 2014 Salı Saat : Aralık 09, 2014

 
Tiyatro Oyunu
Malzemeler

01] Tv ve masası,
02] Koltuk,
03] 2 sandalye,
04] Sofra tahtası ve sofra bezi
05] Şalvar,
06] Kasket,
07] (Gerekliyse) Takma bıyık
08] Çatal, kaşık, tabak, bardak, çaydanlık,
09] Zil,
10] 3 polis yeleği
11] Üç silah
12] Dergi, gazete.
Oyuncular:
1] Kadın
2] Erkek
3] İbrahim
4] Ayfer
5] 3 Polis
Birinci Perde
Sahne düzeni: Koltuk, TV ve 2 sandalye

Açılış: Kadın, elinde sofra bezi ve sofra tahtası ile sahneye girer; sofra bezini serip sofra tahta­sını orta­sına koyar. Televizyonu açar; reklamlar vardır, kadın sahneyi terk eder.

TV (Birinci Reklam): “Artık diyet yok, perhiz yok! Fazla kilolarınız artık sorun olmicaakkk. BetaRays ilen ne yerseniz yiyin hiiç kilo almıycaksınız. Çünkü BetaRays bilmem nerdeki tarlalarda özel olarak ye­tiştiriliyor, özel olarak öğütülüyor ve özel olarak hap haline getiriliyor. Size de özel olarak sunuluyor. Alın BetaRaysı, kullanın, eğer iki günde mum gibi eri­mezseniz açılmamış pakedi bize gönderin, size para­nızı hemennn iade edelim. BetaRays bir ilaç değildir. BetaRays yağlarınızı eritir. 10 dakika içinde si­pariş verirseniz bir tane de bizden size hediye! Bu fırsatı kaçırmayın! Posta ücreti hariç 69 avro 95 sente sahip olacağınız bu mucize ürün ile fazla kilolarınızdan hemen kurtulacaksınız. BetaRays! BetaRays!”
Kadın: (Elinde tabak ve kaşıklarla sahneye girer. Sofra tahtasının üstüne koyarken türkü mırıl­danmaya başlar, sesi çok çirkindir ve türküyü tam bilmez.)
“Uzuun inceeee bi yoldayımmmm
Gidiyoom ben gündüzzz geceeee”
(Bu sırada kapının zili çalar. Kadın televizyo­nun sesini kısar. Türküye devam ederek ka­pıyı aç­maya gider.)

Kadın:
Bilmiyom kiii ben ne haldayıımmm”
(Kapıyı gülümseyerek açarken türkü söyle­meyi keser) Aha, herifim geldi. Geldin mi gurban olduum?
Adam: (Şakalaşır) Yoh, gelmedim; ben haya­lım, gerçeem gınalısı üçün daha çalışıyor. Soona geleceemiş. (İçeri girer. Şapkasını ve ceketini eşine verir. Kadın alıp sandalyenin üstüne ko­yar.) Sufra neyin hazır mı?
Kadın: (Cilvelidir) Vışşş, soruya bakın hele! Ben gişimi heç aç godum mu ki? Helbet hazır gurban ol­duğum.
Adam: Çalık avratlar gibi ne sallanıyon gız eyle?
Kadın: (Cilvesini sürdürür) Heeeçççç...
Adam: Erine ne yemek yapdın? Mercimek mi yoğusam?
Kadın: Şinci guru fasüliinen yoort var, meercimee de ahşamınan fırına viririk canım.
Adam: (Gülümser) Ey... Yarine nasılsa iş de yoh.

Kadın ve Adam: (Sarılarak sofraya gelirler.)
Adam: (TV kumandasını alıp sesi açar.) Telebizyonun sesini niye gıstınkine? Şinci habarlar başlayacah gınalım.
TV (İkinci Reklam): Olay! Olay! Olaayyy! Si­zin televizyonunuz Traş TV, diğer kanallara kor­kunç fark atarak accaayyyiipppppp reyting re­korları kırdııı! Farkımız traşımız bizimmm! Sa­yın seyircile­rimiz, işte sizlere Yüksek Atış Ku­rumu’nun Şubat ayına ait reyting oranlarıııı:
Kanal Deli: İlk yüz program içinde sadece iki kere birinci gelirken sizin televizyonunuz Traş Tv, tamı tamına yetmiş iki buçuk kere birinci gelmiştirrrr !

Kanal At Tv: İlk yüz program içinde sadece bir bu­çuk kere birinci gelirken sizin televizyonunuz Traş Tv, tamı tamına yetmiş iki buçuk kere bi­rinci gelmiştirrrr!
Kanal Milattan Önce: İlk yüz program içinde sa­dece bir kere birinci gelirken sizin televizyo­nunuz Traş Tv, tamı tamına yetmiş iki buçuk kere birinci gelmiştirrrr!
Kanal Salla Gitsin: İlk yüz program içinde sa­dece yarım kere birinci gelirken sizin televizyo­nunuz Traş Tv, tamı tamına yetmiş iki buçuk kere birinci gelmiştirrrr! Aradaki farkı gördünüz değil mi? Traş Tv! Traş Tv! Daimaaa bir nu­mara!
Adam (Sinirlidir): De siktirin lan dürzüler! “Bi nu­maraymış”! Hanginizi seyretsek zati hep “Bi numara bizik! diyonuz! Birinci sizseniz ikinci yahut da üçüncü kim lan, ben miyim? Kıçınızdan uydurup uydurup bi numara olduunuzu söylüyonuz! Kim se­çiyor lan sizi?
Kadın (Sakinleştirmeye çalışır): Boş ver gurban oldum, uyma elin itlerine... Hepisi aynı bok zati...
Adam (Başını sağa sola sallar, siniri devam et­mektedir): Tövbe estağfurullaaahhh, tövbe ya rab­bim tövbee!
Kadın (Yemeği büyük bir tabağa koyarlar ve bir­likte yemeye başlar.)
Adam (Saatine bakar): Habarlar başlıyor.
TV (Spiker): İyi akşamlar sayın seyirciler. Tür­kiye’nin en çok beğenilen, en çok izlenilen, en çok reyting alan sizin televizyonunuz Traş Tv’nin günün gelişen önemli olaylarından derle­diği haberlerine başlıyoruz. Ama önce, bir rek­lam.
Adam (Çok sinirlidir, televizyona doğru tükü­rür.): Tuuhhh, Allah belanızı vereee! Ula Yunan tohumu az önce bize Yasin-i Şerif’i mi dinnettiniz ki reklamlara geçiyonuz?
TV (İkinci Reklam): Saçlarınız sorun, değil mi? Uzun ve canlı bir saça sahip olmak istiyorsunuz ama başaramıyorsunuz, değil mi? Saçlarınız kuru ve mat olduğu için, parlak ve canlı bir saça sahip olmak isti­yorsunuz, değil mi? Öyleyse neden provokatör vita­minli şampuanımızı denemiyor­sunuz? Çok dökün, bol yıkayın, çok dökün, bol yıkayın ve sonucu gö­rün!
Adam (Eşine bakarak konuşur): Gınalım duyuyon deel mi?
Kadın: Heee, dinniyom.
Adam: Reklam veren sürtük diyor ki, “Çoh tökün bool bol yeyhayın” diyor. Yani şampiyo­numuzu alın saçıza çohça tökün, yeyhayın bi daha çohça tökün ki bitsin, siz de gine bizim şampiyonumuzdan alasız ki, biz para gazanah! Irzı kırıklar!
Kadın: Sankim bizim o ilaçdan mı var ki gurban olduğum. Boş veerrr.
TV (Haberler başlamaktadır. Adam pür dik­kat­tir): Kısa bir reklam arasından sonra, işte; yine hu­zurlarınızdayız sayın seyirciler. En az reklam yayın­layan sizin televizyonunuz Traş Tv’nin derlediği ha­berlerin başlıklarına kısaca bir göz atalım:
  • İstanbul, savaş alanı gibi; teröristlerle bü­yük çatışma! Ayrıntılar az sonra!
  • Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca’ya sahne ve film teklifleri yağıyor. Milletvekil­liği önerisi de bize gelen ha­berler arasında. Ayrıntılar az sonra!
  • Doğal gaz ve akaryakıt ürünlerine % 5 ila %21 oranında zam yapıldı. Ayrıntılar az sonra!
  • Bir darbe iddiası daha: Teröristlerle girdiği ça­tışma sonucu sakat kalan Uzman Çavuş Ali Gazi, darbe iddiasıyla gözaltına alındı. Ayrın­tılar az sonra!
  • Tekel işçileri direnişini sürdürüyor. Başba­kan Erdoğan’dan son nokta: “Ötesi yok!” Ayrın­tılar az sonra!
  • TEM otoyolunda zincirleme kaza: 23 ölü 54 ya­ralı. Ayrıntılar az sonra!
  • FB-GS maçında olaylar çıktı. Sahaya giren se­yirciler hakemi ve futbolcuları dövdüler. Ayrıntılar az sonra!
Şimdi, huzur ve sükûn içindeki cennet vatanımı­zın güncesinden derlediğimiz ayrıntılara geçiyo­ruz:

Adam (Alaylıdır): “Huzur ve sükûn içindeki cen­net(!) vatana bahın hele yav! Her bi yan gan, her bi yan irin, her bi yan zulum amma gine de cennet va­tan!(Gülümser) Eyi valla...
TV: Sayın seyirciler İstanbul bugün yine sanki bir savaş yaşadı. Yasadışı, aşırı sol bir örgüte ait hücre evlerinden birini belirleyen İstanbul polisi, bir baskın düzenledi. Çıkan çatışmada biri kız dört terörist si­lahlarıyla birlikte ölü olarak ele geçirilirken, bir gü­venlik görevlisi de ağır yara­landı.
Daha önceden aldıkları bir istihbaratı değerlendi­ren güvenlik güçleri, belirledikleri hücre evini bir süre izledikten sonra operasyon düzenledi. “Tes­lim olun!” uyarılarına ateşle karşılık veren terö­ristler, polislerden birini yaralarken, bazılarının da korkma­sına neden olmuştur.
Teröristlerin açtığı ateş sonucu sağ bacağının orta parmağından yaralanan polis memuru Al­parslan Uluyan’ın, derhal hastaneye kaldırılarak tedavisine başlandığı haberleri de gelen bilgiler arasında yer almaktadır. Hastane başhekimi Prof. Dr. Neşet Neş­ter ile Prof. Dr. Nuran Narkoz’dan alınan bilgilere göre Uluyan’ın hayati bir tehli­kesi bulunmamaktadır. Öte yandan silahlarıyla birlikte ölü ele geçirilen terö­ristlerin ölüm ne­denlerinin belirlenmesi için adli tıp morguna kal­dırıldığı da gelen haberler arasında yer almakta­dır.
Bu arada sayın seyirciler, ölen teröristlerin ya­kınları sadece sizin televizyonunuz Traş Tv’ye konuşarak evlatlarını devletin polisine kurşun sıktıkları için reddettiklerini ve bu gerekçeyle de cenazelerine sa­hip çıkmayacaklarını özenle be­lirttiler.
Şimdi sıradaki haberimize geçiyoruz: Gazeteci Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca’ya sahne ve film teklifleri yağıyor. 30 yıl cezae­vinde kaldıktan sonra özgürlüğüne kavuşan Ağca’nın, bir grup tarafından davullu zurnalı karşılanması, toplumun duyarlı ke­simince tep­kiyle karşılandı. Avukatı tarafından ya­pılan açıklamaya göre...
Adam: (Yemek yenmiştir. Televizyonu kapa­tır. Kadın sofrayı kaldırırken ayağa kalkar ve bir ta­kım hareketler yapmaya başlar. Çatış­mayı can­landırmaktadır. Kadın tekrar sah­neye girdiğinde eşini şaşkınca izlemeye başlar, televizyon tarafın­dadır.)
Kadın (Eşine yaklaşır, kolundan silkeler.): Heriiff! N’ooldu gurban olduuum; delendin mi ne?!
Adam (Televizyona doğru konuşur): Hassiktir lan!
Kadın (Kendisine küfür ettiğini zanneder. Bi­raz korkulu, biraz sitemkardır): Amaannn, ben sana nettim ki bana gızıyon?!
Adam (Hatasını anlar. Sakindir): Ben sana deme­dim gınalı keklim, heç sana eyle der mi­yim? Ben aha bu sıpalara dediydim. (Eşine sarı­lır)
Kadın: Eyleyse ne deli danalar gibi ellerini gollarını sallayıp duruyordun? Dellendin diye ödüm gopduydu.
Adam: Sen habarları dinemedin mi?
Kadın: Gulak gabartmadıydım. Her Allan günü aynı şeyleri deyip duruyollar zaten. Neyini dini­yim ki!
Adam: Bi dinnesen var ya gınalı keklim, bi dinnesen... İşin içinde acayip böyük yalanlar var. Bah, gel şeyle, gel, gel... (Koltuğa otururlar) Şeyle pöçüüme otur da annadıyım.
Kadın: Annat gurban oldum, dinniyom.
Adam: Şindi... (Birkaç saniye sessiz kalır. Çok­bilmiş bir edaya bürünür) Habarlarda dedi ki, polesler törürüslerin gizli bi evini bulmuşlar, gidip basgın yapmışlar. Yaparkene de demişler ki, “Arka­daşlar” demişler, “gelin teslim olun hökümattan gaçamazsınız. Sizi öldürmek istemiyoh” demişler.
Kadın: Bah, bizim poleslerimiz ne ey, değil mi gurban oldum. “Öldürmek isdemiyoh” diyollar.
Adam (Alaylıdır): Hee; eyidir, eyidiirrr... Bi annadıyım da bah, gör o zaman ey mi, kötü mü? Polesler törürüslere “Teslim olun!” deyincik ne yapmışlar? Poleslere ataş açmışlar! Polesler ne yap­mışlar? Havıya... Havıya ataş açmışlar! Törürüs ne? Adam! Aynı senin benim gibi adam. Bah, bah, baahhh; havıya ataş açıyollar! Ula yavrım bu törürüsler guş mu ki havıya ataş açı­yorsunuz?!
Kadın (Anlamaya başlar): Essahdaaannn! Ahlına gurban oluyum herifiimmm. İnsan heç guş gibi ha­vada uçar mıymış ki!
Adam: İşde gınalı keklim, zurnanın da zırt de­diği yer bura! Şindi polesler havıya ataş açıyor emme evin içindeki törürüsler ölüyor! Yani gurşunlar ha­vadan yere doğru düşerkene törürüsleri tanıdığı üçün onarı bulup öldürüyor! Bah, ne akıllı gurşunlar var memlekette! (Alaylı­dır) Allahın hekmeti işde! Sual olunmaz... (Bir­kaç saniye konuşmaz. Düşünceli­dir) Bu za­limler eve basgın yapınca hepisini öldür­düler. Habarlarda mahsusdan eyle diyollar, milleti gandırıyollar.
Kadın (Ciddileşmiştir; eşinin başka neler söyleye­ceğini merak ederek yüzüne bakmak­tadır).

Adam: Bu, goca bi yalanıdı. Bi de bişey daha var gınalım: Şindi törürüsler ölmüş ya hani... İn­sandır, ölür tabi ki amma velakin silahlar nası ölü ele geçmiş orayı heeçç annıyamadım(!). Neydek; topların, tü­feklerin başı sağolsun!
Kadın (Gülümser): Nerelerinden ne diyecekle­rini şaşırmışlar.
Adam: Bi de hem dabancalarınan öldürüyollar hemi de hastahana morguna götürüyollar ki, nası ölmüşler bi bilek hele! Yoh gınalım yoohh; du­rum heç ey deel, durumumuz çooh kötü. Bi de utanmadan habarları verirkene “Huzur ve sükun içindeki cennet vatan” diyollar. Eğer “cennet vatan” buysa, ben ce­hennem ataşına çoktaaannn razıyım, (Birkaç saniye susar) Allah sonumuzu hayreyleye!
 (Perde kapanır)

Birinci Perdenin Sonu
  
*****
İkinci Perde
Sahne: Aynı konumdadır.
Açılış (Kadın yerde, Adam koltukta oturmuş, te­levizyondaki halk türkülerini izlemektedir. Sa­dece televizyonun sesi duyulmaktadır.):
İkinci Perdenin Oyuncuları:
1] Kadın,
2] Adam,
3] İbrahim.
Adam (Eşini eliyle dürtükler): Hay gozlerinin ça­panı yeyim yavrıımm! Şu bizim türkülerimiz, oyunnarımız gibi gözel olan var mı ki?! Bah; ne gözel çıırıyollar, deel mi gınalı keklim?
Kadın: Vallaha eyle gurban olduum, çoh gözel çıırıyollar. (Eşini dürtükler) Avradın elbisesi de gözel, he mi?
Adam (Sesinde üzüntü vardır): Irzı gırık patıron bu ay beşiyler edeceni didiydi emme...
Kadın (Gaf yaptığını anlar, gülümseyerek ko­nu­şur.) Onun üçün mü dedim deli soyha! Helbet az paramız oluncuh alın, bilmiyom mu?
(Sessizlik. Televizyonda türkü devam etmek­tedir. 1 dk sonra kapının zili çalar.)
Kadın (Eşine bakarak): Biri geldi herhal.
Adam (Ayağa kalkarken şakalaşmaya başlar ve kapıya doğru ilerlerken şakasını sürdürür: Alay­lıdır.): Yoh canıımmm, cinner gelmişdir. Şeytan da gelmişse onu govuyum anasını satem. Heç hazzet­mem şeytandan.
(Kapıyı açar. Gelen, Özgür’dür.)
Adam (Sevecen karşılar): Ooo, yeenim gelmiş. Merhaba yeenim, geç, buyur geç içeri.
İbrahim: Merhaba abi. (İçeri girer.)
Kadın: (Özgür’e doğru ilerler; elini uzatır.) Hele hoş gelmişsin gardaş.
İbrahim: Hoş buldum yenge, sağ ol.
Adam (Tokalaşmak için elini uzatır): Hoş gel­din yeenim, hoş geldin.
İbrahim: Hoş buldum abi sağ ol.
Adam (Oturması için koltuğu gösterir): Buyur yeenim, geç otur şeyle.
İbrahim (Koltuğa oturur ve kadına bakarak ko­nuşmaya başlar. Kadın da sandalyeye otu­rur): Abimle geçenlerde kahvede oturmuş, biraz sohbet etmiştik. Orada tanıştık. Sohbetten sonra beni eve davet etmişti sağ olsun. Ben de hem abimi kırma­mak, hem de hal-hatır sormak için geldim yenge. Rahatsız etmemişimdir umarım.
Adam (Çok memnundur): Vay sen sağ olasın yeenimmmm. Allah ırazı olsun. Çoh sevindik bila­kis.
Kadın: Allah dutduğunu altın etsin gardaş, Allah ırazı olsun; hoş gelmişsin sefa gelmişsin.
İbrahim: Sağ olun. İnşallah iyisinizdir.
Adam (Yüzünde alışkanlığın getirdiği bıkkın­lık vardır): Vallaaa yeenim, ne diyek; eyi diyek de eyi olah. İşde, gınalımınan barabar telebizyonda türkü­leri dinniyoh. Yalağuzuk, neydek! Sen neydiyon, sen nasısın? (Özgür’ün cevaplamasını beklemeden eşine hitap eder) Gız gınalım bi çay goy hele...
Kadın (Hareketlenir): Helbeet, hemen goyarım.
İbrahim: İyiyim abi, sağol. İşe gidip geliyorum. Se­nin gibi ağabeylerimle veya arkadaşlarımla sohbet etmek için arada bir kahveye gidiyorum. Dertleşip konuşuyoruz. Böylece günümüz geçi­yor.
Adam: Ne diyorduk? Hah, türküleri diyorduk... Gınalımınan ben türkülerimizi, halaylarımızı dinniyip seyrediyoh. (Gülümser) Çoh seviyoh.
İbrahim: Türkülerimizi, halaylarımızı ben de çok seviyorum. Denk gelirsem kesinlikle kaçır­mam. Bunların havası çok başka oluyor. Şu deli saçması şeyleri de hiç mi hiç sevmem.
Adam (Meraklıdır): “Deli saçması” dediğin ne ki yeenim?
İbrahim: Hani şu Tarkan, Serdar Ortaç, Mustafa Sandal gibi zibidilerin söyleyip oynadıkları gibi yani.
Adam (Biraz sinirlenir): Hahh, doru dedin; geç­mişlerine irahmet yeenim. Seniynen gafalarımız çoh eyi uyuşuyor haa... Benim aha beyle telebizyonum olsun, eğer onarı telebizyonuma çıharırsam anam da avradım ol­sun! (Saçma-sapan mimikler yaparak konuş­masını sürdürür) Ne onar eyle? Yapıyorsanız adam gibi bişeyler yapın ki biz de dinniyek, biz de seyredek deel mi yeenim?
Kadın (Çay tepsisinde boş bardaklar vardır. Sah­neye girer): He valla gardaş, ben de heç hazzetmem. Yapdıhları bişeye benzese bari...
(Sandalyeye oturur)
Adam: Ahaa, gine altına bi yazı yazdılar.
İbrahim (Alt yazıyı okur): “Flaş haber: Üç gün önce öldürülen teröristlerin cenazelerinde olaylar çıktı. Bir gösterici ağır yaralandı. Onlarca kişi gözal­tına alındı. Az sonra.”
Adam: Bah işde yaaa, bah işde yaaa! Türkülerin de içine ettiler yaaa! Hay ananızı eşşekler guvalıya he mi!
Kadın: Gurban olduum, misafir var, niye eyle diyon, ayıp!
(Adam, Kadın ve İbrahim, türkü programını ya­rıda kesip “Flash Haber”e geçen televiz­yonu pür dikkat izlemeye başlar.)
Tv: Sayın seyirciler, bir “Flash Haber” için yayı­nı­mıza bir süre ara veriyoruz, özür dileriz.
İşte yine bir “Flash Haber” ile yine karşınızdayız.
Sayın seyirciler, üç gün önce İstanbul’da ölü ola­rak ele geçirilen yasa dışı, aşırı sol örgüt üyeleri­nin ce­nazelerinde olaylar çıktı. Çıkan olaylarda 5’i güven­lik görevlisi olmak üzere 73 kişi çeşitli yerlerinden yararlanırken 150’den fazla gözaltı olduğu haberleri geldi.
İstanbul’da bir istihbaratı değerlendiren güvenlik güçlerinin belirledikleri eve yaptıkları operasyon sonrası, hatırlanacağı gibi biri bayan dört aşırı sol terörist silahlarıyla birlikte ölü olarak ele geçi­ril­mişti. Öldürülen bu teröristlerin cenazelerini almaya gelen yaklaşık 716 kişiden oluşan terö­ristlerin ya­kınları ve arkadaşları, hastane önünde devlet aley­hine slogan atarak katillerden hesap sorduklarını ve soracaklarını söylemişlerdir. Bu­nunla da yetinmeyen terörist yakınları, aşırı sol Marksist Leninist ve ay­rıca Maocu olan örgütle­rinin bayraklarını ve pan­kartlarını açmışlar. İs­teklerinde direnenlere güvenlik güçlerinin izin vermemesi üzerine çıkan arbedede 3’ü güvenlik görevlisi toplam 47 kişi çeşitli yerlerin­den yara­lanmıştır.
Sayın seyirciler, şu an görüntülerde de izlemek­tesi­niz... Terörist yakınları cenazelerini kızıl bay­rağa sarmak istiyor ve olaylar hala devam ediyor. Gözal­tılar sürüyor... Bakın, şu anda yere düşen gösterici bayanlardan birinin başına polis tara­fından atılan tekmeyi de izlediniz. Allah için ama, güzel vurdu değil mi? (Görüntü kesilir. Spiker normal yayına geçişi duyurur)
Tv: Sayın seyirciler, şimdi kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Adam (İbrahim’in yüzüne bakar): Türküleri dinniyek mi yeenim, ne diyon?
İbrahim: Siz nasıl isterseniz abi... İster dinleye­lim, ister sohbet edelim.
Kadın: Allah yardımcımız olsun. Nolacak bu mem­leketin hali beyle gardaş, vallaha bişey bilmiyom. Hergün bişeyler yapıyollar. Kimse dur da diyemiyor.
Adam (Kumandayla televizyonu kapatır): Ecik sohbet edek... Türküleri zaten irezil ettiler. (İbra­him’e bakarak konuşur) Geçen ahşam aha bu habarları izlerkene gusasım geldi. Zatı hep yalanıdı amma şimdi gine yalanlarını gör­düm. Ula yeenim, allahımı inkar ediyim ki bun­ların hepisinin ırzı gırık! (İbrahim gülümser) La vallaha ırzı gırık bunnarın. Eyle gülme yeenim.
İbrahim (Meraklıdır): Yalanları nasıldı ki? Neleri yakaladın?
Adam: Ben geçenki habarlarda üç tene yalan gördüşdüm, gınalıma da dedim. (Onaylatır) Eyle deel mi gınalım, sana da de­diydim, he mi? (Kadın onaylar) Şindi, gördüüm yalanlar şunnarıdı yeenim, bah eyi dinne. İlki, polesler havıya ataş etmişler(!) de, törörüsler eyle ölmüşmüş(!). Törürüsler ellaam guş ki polesler havıya ataş edincik ölüyollar ve cuuup yere düşüyollar! Eyle deel mi yeenim? (İbra­him gülümser) Ula yiğidiseniz deyin ki gettik, vur­duk!
İbrahim (Gülümseyerek konuşur): Çok doğru abi. İkinci yalan ne?
Adam: İkincisini de deyim yenime... İkincisi hanı törörüsler insandır, onnar ölürler. Annadıh burayı emme velakin dabancalar nası ölür, ahacıh burayı heeççç annıyamadıh! Telebizyon dediydi ki törörüslerinen barabar dabancaları da ölü ele geçti (Kahkaha atar) Ula dürzüler dabanca nası ölür allaaanı seversen! Bahdımkine dabanca da ölüncük, o zaman “Neydek, tankın topun başı sağolsun “ de­dim. (İbrahimle bir­likte kahkaha atar)
İbrahim: Sen harika bir insansın ağabeycim. Ger­çekten de “Tankın topun başı sağolsun!” çok iyi de­mişsin.
Adam (Memnundur): Yeenime diyim... Üçün­cüsü de... Bah şindi, polesler dabancalarıynan törörüsleri öldürüyollar deel mi yeenim?
İbrahim: Evet.
Adam: Şindi hemi dabancayla vurarahtan öldü­rüp sonra da “Ula bunnar acep nası öldü ki? Hele bi hastahana morguna götürek de bi annıyah” der mi yaaa? Ben tohtor deelim emme söylüyüm: Vurdu­nuz, delik deşik ettiniz, gan gaybından getti sabiler. Ben bile biliyorkene onnar bilmez mi heç! Haksız mıyım yeenim? Haksızsam hak­sızsın abi de, bilimiy haksızlığımı!
İbrahim: Ne haksızı abi, sen yerden göğe kadar haklısın. Söylediklerin harfi harfine doğru. (Adam onaylanmaktan yine mutludur. Gü­lümser) Peki şimdi bulduğun yalan ne?
Kadın (Mutfağa gider, çayları doldurur ve geti­rir. Konuşma kesintisizdir)
Adam: Evvelki gün işde... Bu habarları dinnerkene dediydi ki, “Ölen törörüslerin anaları babaları onnarı devletin poleslerine ataş ettikleri üçün reddettiler” dediydi. Ben de o zaman, “Olur. İnsan hali... Eyle vijdansız ana-baba çıhar mı çıhar” diye düşündüy­düm. Lakin şindi dedi ki, anaları babaları gelmiş, bi de 700 bilmem gaç gişi gelmiş dedi. Hemi de cena­zelerine sapah çıkmışlar ki, poleslerinen savaşa dutuşaraktan sahap çıkmışlar. Gördün mü yalanı?
Kadın: Demek ana babasından gayrı arkadaşları da çoh seviyormuş, eyi insannarımış ki eyle ordu gibi gelmişler de sahap çıkmışlar, deel mi gardaş?
İbrahim (Kadını onaylar): Tabi yenge... Onlar çok sevilen insanlar. Haksızlığa dur dedikleri için öldü­rüldüler. Devlet bugüne kadar sadece bunu yaptı za­ten. Kim haksızlığa, sömürüye, zulme karşı çıksa ya içeri atıyor, ya öldürüyor...
Adam: Ula yeenim sana bişey soracam.
İbrahim: Tabi abi, buyur.
Adam (Meraklıdır): Yav yeenim... Ben habarlarda, şurda-burda çoh duydum emme ne­yin nesi kimin fesi bilmiyom. Kimseye de sor­madım. Az önce habarları dinnerkene de cena­zeyi sahaplananlar hep bir ağız­dan “Gahrolsun faşizim!” diye bağırıyollardı. Bu faşizim kim ki? Yunan tohumu mu? Çünkü faşizim Türkçe değil. Ecnebi bi laf bu. Sen biliyon mu neyin nesi ki­min fesi?
İbrahim: Biliyorum abi, hem de çok iyi biliyo­rum.
Adam (Heyecanlıdır): La yeenim onu bana göster, vurmazsam üçden dokuza şart olsun!
Kadın (Korkar): Gurban olduum ne diyon sen eyle şart-mart! Dilin nası varıyor beni boşamaya? Hem mapıslarda mı yatacan allahını seversen. Sen garışma.
İbrahim (Kadının konuşmasını dinler): Korkma yenge korkma. Bu “Faşizm” dedikleri şey, bir hü­kümet, bir devlet biçimidir; krallık gibi, padi­şahlık gibi yani... (Fon müziği başlar. İbrahim, kendisini dinleyen ev sahiplerine faşizmi deği­şik mimiklerle anlatmaktadır. Müzik, 1,5 da­kika sürer ve kesilir) İşte böyle... Ben çok kısa anlattım. Bir dahaki sefere daha uzun anlatırım ama devrim dediğimiz öyle ak­şamdan sabaha olacak şey değil. Çok bedel istiyor. Bana müsa­ade, artık ben gideyim. (Ayağa kalkar) Çok te­şekkür ederim yenge hanım, eline sağlık.
Adam: Yav yeenim ne gözel gonuşuyorduk, nere gidiyon?
İbrahim (Tokalaşmak için sırayla elini uzatır­ken konuşur): Söz, yine sizi ziyaret ederim; malum... Yarın iş güç var. (Adam İbrahim’i ev­den uğurlar ve geriye döner.)
Adam: Allahımı inkar ediyim altın gibi bi genç bu. Dikkat ettim de, sana heç yan gözünen neyin bak­madı. Bi de böyük alimler gibi konuşuyor ki, kırk bir kere maşallah, deel mi gınalı keklim?
Kadın: Bu ne iş görüyor ki? Abukat neyin mi yoğ­sam?
Adam: Yoh gınalım, bi pavlukada usdabaşı gibi bişeymiş emme velakin gafa zehir! Haydi artıh biz de yatah gınalım. Zabaanan İrbaamın dediği gibi iş var.
(Perde kapanır)
İkinci perdenin sonu
***** 
Üçüncü Perde
Sahne: (Aynı düzendedir)
Oyuncular:
1] Kadın,
2] Adam,
3] İbrahim,
4] Ayfer,
5] Nergis,
6] 3 polis
Açılış: Adam ve Kadın, eşyaların yerlerini de­ğiştir­mektedir. Kapının zili çalınca, Kadın aç­maya gider. Gelenler, İbrahim ve Ayfer’dir.
Kadın: Buyurun, buyuruunnn. (İçeri girerler.)
Adam: (Memnundur) Oooo, yeenim gelmiş. Hoş geldin. (Tokalaşırlar) Bacım sen de hoş geldin. Ge­çin, geçin... Geçin şeyle oturun.
Ayfer: Galiba zamansız ziyaret ettik, isterseniz biz başka zaman gelelim.
Adam: Ne zamansızı bacım! Dostluun, misafir­lin zamanı mı olurmuş! Dostluk her vakit dost­luktur. Geçin oturun, geçin.
İbrahim: Abi doğru söylüyor Ayfer. Bana ka­lırsa tam zamanında geldik. Baksana, eşyaların yerlerini değiştiriyorlar. Yardım ettik mi daha çabuk biter.
Kadın (Memnundur): Helbeett! Ne demişler? “Bi elin nesi var, çırpıncık ses çıkar!”

(Özdeyişin söylenişine birlikte gülerler)
Adam: Eyle demezler gız gınalım; deller ki, “Bi elin nesi var, iki elin sesi var!”
Kadın: Amaannnn neyse ne! Eller dutuşuncuk gine ses çıktı ya, sen ona bak. Annıyan annadı zati.
Ayfer: Abi, neyi, nereye koyacağız?
Adam: Biz zati bitirdiydik bacım, Sen şeyle otur. Yeenim sen de otur. Acıkmışlığınız var mı?
İbrahim: Yok abi, aç değiliz, sağolun. (Ayfer’in yanına oturur ve ona bakarak konuşur.) Ama yengemizin güzel çayından isteriz, değil mi Ay­fer?
Ayfer (Ayağa kalkan kadına bakarak kendisi de ayağa kalkar): Zahmet olmaz değil mi? Abla, sana yardım edeyim.
Kadın: Siz de hep zahmetten gonuşuyonuz yani ha! Olur muymuş eyle zahmet neyin? Hemi de sen otur, ben yaparım.
İbrahim: Abi, Ayfer benim yeğenim. Aramızda üç yaş var. Hem dayı-yeğeniz hem de arkadaşız. En iyi anlaştığım yakınlarımdandır.
Adam: Maşşallaahhh... Çoh eyi, çohh... Ben de, şindi yoharıda Allah var, dedim herhal sevgilisi mi ne! Sen ne iş yapıyon bacım?
Ayfer: Ben okula gidiyorum abi. Kısmetse (Gülüm­ser) bu sene son senem, bitirince avukat olacağım.
Kadın (Mutfaktan dönerken konuşur): İnşal­lah canım inşallah. Abukatlık çoh eyi diyollar, inşallah olun.
Adam: Yoh bi de kötü olayıdı! Gınalıma bahın yav; abukatlık helbet eyidir. Adaletsizliğe uğra­yan insannarın yanında yer almah ne demek biliyon mu? (Çok bilmiştir) Hey yavrım heyyy!
Kadın: Helbet biliyom. Sen de beni eyice zır cahal yerine godun ha! Niye bilmeyecemişim ki? (Ayfer’e döner) Canım hani mehgemelerde ne­yin, “Hakim bey bu adam aha bundan kelli suç­suzdur, serbes bı­rakılmasını isdiyom” diyollar. Abukat o deel mi?
Ayfer (Gülümser): Evet ablacım, avukat o.
Kadın (Eşine bakar): Telebizyonnarda görüyoh herhalde deel mi?
Adam (Gülümser): Tamam gınalım tamam, biliyon. (Ayfer’e döner) Zahar sen burada galmıyon.
(Kadın mutfağa gider ve çayları getirip ikram eder)
Ayfer: Evet abi, burada kalmıyorum. Okulda öğren­cilerin kaldıkları yerler var, ben de orada kalıyorum. Zaman bulunca da hemen dayımın yanına koşuyo­rum.
Adam: Maşallah bacım, sizin okulların önünden de poles heç esgik olmuyor.
(Pantomim ve 2 müzik başlar. Çaylar içilir. Bir dakika sonra İbrahim ve Ayfer ayağa kal­kar)
İbrahim: Bize müsaade... Bir sonraki gelişi­mizde size konuştuklarımızla ilgili gazete ve dergi getire­ceğim. Onları da okursunuz.
(Birlikte ayağa kalkarlar)
Adam: Okumasına okuruk da yeenim, çoh annamazık ki.
Ayfer: Anlamadığınız yerleri biz açıklarız abi. Hem göreceksiniz, kitap dergi okumak çok zor değil. Her­kesin anlayabileceği şekilde yazıyorlar.
Adam: (Gülümser) Sen eyle diyorsan eyledir ba­cım. Hele bi okuyak da, soonasına bakarık.
(Vedalaşıp çıkarlar. Bir dakika sonra Ayfer, Ner­gis ile gelir ve üçüncü müzik ile birlikte panto­mim başlar. İki dakika sonra çıkıp gi­derler. Adam, eşiyle tartışmaya başlar. Bir dakika sonra zil çalar. Adam kapıyı açar. Nergis ve İbrahim gelmiştir. Pantomim, yine müzik eşliğinde devam eder. Işıklar, zaman değişikliklerini efektler. Her gelen, yanında gazete ve/veya dergiyle gelir; tartı­şır ve çıkar. En son tekrar İbrahim ve Ayfer gelir. Ko­nuşmaya devam ederler ve iki dakika sonra evden ayrılırlar. Adam, eşiyle tartışmaya başlar. 1 dakika sonra saatine bakar, müzik ve panto­mim kesilir.)
Adam (Güzel bir aksan ile konuşmaya baş­lar): Kınalım, haber saati geldi; bakalım bugün ne zırva­layacaklar, dinleyelim mi?
Kadın (O’nun da aksanı düzelmiştir): Tabi kurban olduğum, dinleyelim ama sonra haberle­rin bir anali­zini yapalım isterim, ne dersin?
Adam (Gülümser): İyi bir düşünce derim.
(Kadın televizyonu açar.)
Spiker: Saat 19:30. Haber saatimiz başlıyor.
Kadın (Gülümser): Kurbanım, gördün mü? Spiker angutu “Haber saatimiz başlıyor” diyor. Yani başla­yan “haber” değil de, “saat”!
Adam (Gülümser): Başlarken çuvallamak bun­ların genetik kodlaması olmuş kınalım.
Spiker: İyi akşamlar sayın seyirciler. Bugün yine doludizgin bir gün yaşandı. Hülya Yavşağın kızı bilmem kaçıncı doğum yıldönümünü muhte­şem bir törenle kutladı; dolarlar havada, dolarları toplamak isteyen insanlar da yerlerde uçuştu. Sibel Cancan kırılan tırnağını ameliyatla düzelt­tirdi, doktorlar kaygılanacak bir durum olmadı­ğını açıkladılar. Po­lislere taş attığı iddia edilen 14 yaşındaki bir çocuk 19 yıla mahkûm edilir­ken, görevi kötüye kullanarak zanlıya yaptığı kötü muamele sonucu ölümüne sebe­biyet veren polis memuru Mehmet Kapıkulu 3 ay meslekten men ve 136 lira 55 kuruş ağır para cezala­rına çarptırıldı. Ergenekon davasında şok gelişme: Bir simitçinin üzerinden detaylı olarak hazırlanmış bir ev planı çıktı. Bu plan da neyin nesi! Tekel işçilerininin direnişinde olay: Polisler herkesi biber gazına boğdu! Az sonraaaaa!
Adam: Haberler böyle başlarsa...
(Sözü yarım kalır; kapı, çok sert vurulmaya baş­lar)
1 Polis: Kapıyı açın, polis! Çabuk! Yoksa kıra­rız!
Adam ve Kadın: (Çok şaşkındırlar. Birbirlerinin yüzüne bakarlar)
Adam: Allah Allaaahhhh! Bu da neyin nesi acaba? (Sesini yükseltir) Durun, geliyorum! (Ka­pıyı açar açmaz üç polis içeri girer)
1 Polis: Kenara çekilin, yere yatın, arama yapa­cağız!
Adam: Memur Bey ne oldu ki? Aramanızı ya­pın, yapın da ne arayacaksınız ki?
2 Polis: Silahlar nerede lan?
Adam: Ne ilahı Allah aşkına! Bende silah ne arar. Siz yanlış adrese geldiniz.
3 Polis: Öyleyse doğru adres hangisi?
Adam: Ne bileyim ben doğru adres hangisi? Bunu bulmak sizin işiniz ama burası silah ara­mak için yanlış adrestir.
1 Polis (Adama iki tokat atar): Orospu çocu­ğuna bak hele... Bizi aptal yerine mi koyduğunu sanıyor­sun. Çabuk söyle lan, silahlar nerede?
(Kadın, eşini savunmak için araya girer ama o da tokatlanır ve hakarete uğrar.)
1 Polis: Çekil lan kenara sürtük!
Adam: Haddini aşma polis efendi. Burada ne araya­caksanız arayın, sonra da çıkın gidin!
(2 ve 3 Polisler adamı dövmeye başlar. Yere yı­karlar ve tekmelerler. Her ikisi de küfür etmek­tedir. 1 Polis de kadını saçından tutarak evin içinde “Silahlar nerede?” diye dolaştır­maya baş­lar. Evi darmadağın ederler ve teh­dit ederek çı­kıp giderler.
Adam kanepeye otururken, eşi de yanına otu­rur. Bir süre yüzüne bakar.)
Kadın: Boş ver kurban olduğum; geldiler, hav­ladılar ve gittiler.
Adam: Şimdilik evet... Ya yarın, ya sonraki gün? Peki, tamam... Sence niye böyle yaptılar?
Kadın: Düşünceme göre bize gelen yoldaşları­mız takip altında. Biz onların kitle ilişkisiyiz. Bize göz­dağı vererek ilişkimizi kesmek istediler. Tehdit ve şiddet bu yüzden oldu.
Adam: Ne yapalım kınalım; bu tehdide boyun eğip yoldaşlarımızla ilişkimizi mi keselim yoksa daha sıkı mı kenetlenelim?
Kadın: Bence uzun süreli düşünmeliyiz. İlişki­mizi kesersek belki biz devletin baskısından yana “rahat nefes” alabiliriz ama bu bize bir şey ka­zandırmaz. Sen yine saatlerce çalışacaksın, eme­ğinin karşılığını alamayacaksın ve insanca ya­şamdan uzak olacağız. Kurtulmuş olmuyoruz, sadece polis şiddetinden kurtulmuş oluyoruz. Yoldaşlarımızla ilişkimizi güç­lendirirsek, devle­tin manevra alanını da parçalara bölerek küçült­müş oluyoruz ki, bu da bizim güçlen­memiz de­mektir. Her güçlenişimiz, faşist devletin zayıfla­ması demektir. Kaldı ki, kurtuluş ya da öz­gürlük bireysel olunca bir anlam ifade etmez; öz­gürlük toplumsal olursa o zaman gerçekten özgürlük olur.
Adam (Eşinin alnından öper): Sen tam bir prole­tersin. Önceden “gınalım”dın; şimdi “gınalı yolda­şımsın”, seninle gurur duydum.
Devrim şart! (Başını elleri arasına alarak dü­şün­meye başlar. Eşi ona doğru bakar)
Kadın: Kurbanım, sesli düşünürsen daha iyi olur.
Adam (Başını kaldırır): Evet; birlikte düşüne­lim. (Şakayla geçmişe atıf yapar.)(İkisi de kahkaha atar) Ne demişler? “Bi elin nesi var, çırpıncık ses çıkar!”
Kadın: Deli şey... Aylar önce söylediğim söz nere­den aklına geldi? Hadi, söyle, ne düşünüyor­dun?
(Adam ayağa kalkar ve müzikle birlikte pan­to­mim başlar. 2 dakika sonra sahnenin önüne gelir ve seyircilere yönelik konuşmaya başlar, müzik kesilir.)
Adam: Bunca vahşet, bunca iğrençlik, bunca ahlak­sızlık, bunca sömürü yeter artık! Yeter artık çocukla­rımızın kurbanlık koyun gibi boğazlan­ması! Yeter artık çocuklarımızın işkencelerden geçerek adına “hapishane” dedikleri cehennemde yanmaları! Hak­kını arayan emekçilerin katledil­mesi ve en küçük demokratik taleplerde bile fena halde “emniyet”e alınmaları yeter! Yeter artık, yeter! Yeter din tüc­carlarının değişik cemaat isimleri ve tarikatlar kura­rak insanların duygula­rını metaya çevirmeleri! Yeter artık siyaset bey­lerinin sahtekârlıkları! Yeter! Yeter! Artık bunun durdurulması gerekiyor! (Gömleğinin içine sakladığı ordu bayrağını çıkarır, iki eliyle yu­karı kaldırır.) Ben gideceğim yeri artık çok net, çok iyi biliyorum. Gelmek isteyen varsa, gelsin!
(Yine ordu bayrağını havada tutarak sırtını se­yircilere döner ve sahneyi terk etmeye baş­lar. Kadın, eşini izlemektedir. Tam sahneyi terk et­mek üzereyken seslenir)
Kadın: Yoldaş, bir dakika!
Adam (Geriye döner): Ben gidiyorum yolda­şım!
Kadın: Unuttuğun bir şey yok mu? Her şeyin tamam mı ki, gidiyorsun?
Adam: Hayır; unuttuğum hiçbir şey yok, her şe­yim tamam ve ben gidiyorum.
Kadın: Var, var. Unuttuğun çok önemli bir şey var.
Adam (Şaşkındır): Ne unutmuş olabilirim ki?
Kadın (Çok sevecen bir tavır ile konuşur) Unuttun yoldaşım, hem de iki önemli şeyi unut­tun. Eğer onlar olmazsa, nereye gidersen git, ba­şarısız olursun.
Adam (Meraklıdır): Unuttuğum “iki önemli şey” ne olabilir ki?
Kadın (Gider, Parti Bayrağı’nı alır, iki eliyle ha­vada tutarak eşine doğru yürür ve konuş­maya başlar): Yoldaş sen şu anda feodal / hümaniter bir kin ile hareket etmektesin. Bu bi­reyselliğe denk dü­şer. Bizim yapmamız gereken sınıf bilinciyle hareket etmemizdir. (Bayrağı işaret eder) Bilincimiz yoksa, sınıf teorisini ve pratiğini özümsememişsek, ağzı­mızla kuş da tut­sak bir şey yapamayız. Unuttuğun ilk şey bu.
Adam (Eleştiriden memnundur. Gülümser): Çok haklısın... Hem de çok. Peki ikincisi ne?
Kadın: Beni unuttun. Başkan Mao’nun deyi­miyle “Gök kubbenin yarısı” olan kadını unut­tun. Sen yer­yüzünde kadın olmadan başarıya ulaşmış bir tek dev­rim gösterebilir misin? Kadın olmadan nasıl ki ya­şam olmazsa, kadın olmadan devrim de olmaz!
Adam gülümseyerek eşine / yoldaşına yaklaşır, sarı­lır ve tekrar seyircilere dönerek birlikte se­lamlar. Bayrakları havaya kaldırır ve aynı yönde dönerek sahneyi terk ederler.
Oyun biter, perde kapanır.

0 Yorumlar:

Yorum Gönder