Edebiyat Tanımlamalarının Özetleri
Çağlar: Birinci tanımlamanın birinci maddesi bence iyi bir özet olmuş. Olduğu gibi alıyorum bunu:
"Olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatı, yazın”
İkinci tanımlamayı özetlemem gerekiyor: "Duygu ve düşüncelerin estetik bir güzellikle yazılı olarak yansıtılmasına edebiyat deniliyor” diye özetliyorum.
Üçüncü tanımlamanın dinsel motiflerini ve tanımlamanın "ayrıntı” içeren açıklamalarını çıkarınca ortaya "Şiir veya düz yazı biçimiyle belli ölçüler içinde olan ve dil kurallarına uyum gösteren bilimdir.” diyesim geliyor...
Dördüncü tanımlama etimolojik yaklaşmış. Bunu geçiyorum.
Beşinci ve son tanımlamayı ise, birinci paragrafını alarak yapıyorum. İyi bir özet olmuş birinci paragraf:
"İnsandaki duygu ve düşüncelerin, hayâllerin, çevreye dâir gözlemlerin ve çevredeki birtakım olayların insanda güzellik duygusu uyandıracak biçimde sözlü veya yazılı olarak anlatılması sanatıdır.”
Onur: Eveett... Çok güzel! Şimdi bunları harmanlayarak inceleyeceğiz. Ortak noktaları saptayalım önce.
Çağlar: E zahmet olacak(!) ama bunu da sen yap ha, olur mu, ne dersin?
Onur: Tamam, tamam yaparım yaa, ne kızıyorsun! Ama bilimin tanımlamalarının özetini de sen yapacaksın.
Çağlar: Ya Onur bir dakika yaa... Boyumuzdan çok büyük şeylere girişmiyor muyuz? Yani biz kimiz ki bilimin tanımlamalarının özetini yapıyoruz? Bizim boyumuzu aşmıyor mu yaptığımız?
Onur: Biz akademisyen edebiyatçı da değiliz Çağlar. Senin mantığınla hareket edersek yaşama ilişkin çok şeyi yapmamamız gerekiyor.
Çağlar: Bu sözüne tam denk düşmese de haddimizi bilmeliyiz ama... Değil mi?
Onur: Mevcut burjuva sistemlerinin en önemli uygulamalarından biri, sevgili Çağlar, senin hem de çok iyi bildiğin gibi gerek yasaklarla gerekse "kanıksatmalarla” topluma bir çember çizerek bu çemberden dışarı çıkmamasını dayatmasıdır. Toplum da bireylerden bunu istiyor. Aksi davranış sergileyenleri ise sistem veya toplum kendi dışına gerekli gördüğü anda şiddet de kullanarak atıyor; elimine ediyor, izole ediyor, vb. vb...
Birileri bizim adımıza(!) "düşünüyor” nasıl olsa, birileri bizim adımıza(!) "hayal kuruyor” nasıl olsa, birileri bizim adımıza(!) "karar veriyor” nasıl olsa... Asırlardır böyle olmadı mı? Cehennemleri bizlere yaşatarak birileri bizim adımıza(!) da "cennette” yaşamıyorlar mı? Bize düşen "sürü psikolojisi” ile bunları kabul etmek, değil mi? Peki biz neyiz? Programlanmış biyolojik robot muyuz? Öyle mi? Öyle miyiz? Son dönemlerde benim çok beğendiğim, çok sık kullanılan bir slogan var; Che’nin sözü: "Gerçekçi ol, imkansızı iste!” diye... "Enginleri fethetme” ruhuyla donanımlı olmalıyız.
"Haddimizi bilmek” sadece bu konu için değil, yaşamın her alanı için geçerlidir. Bizim yaptığımız "had”sizlik falan değil Çağlar, tüm eksikliğimize ve hatalarımıza karşın insan olmanın özelliklerinden biri olan araştırmacılığı ve sorgulamacılığı yapmaktır. Rahat olabilirsin. Bizi "had”sizlikle suçlayanlara göstereceğimiz tek bir nesne var: Ayna.
Çağlar: Gulp!
Onur: Niye yutkundun?
Çağlar: Hiiç! Devam edelim mi?
Onur: Edelim:
Birinci özetin verileri: Olay, düşünce, duygu ve hayal.
Belirlenen amaç: Bu verilerin başkalarına aktarımı.
Kullanılan Aktarım Aracı: Dil.
Kullanılan Yöntem: Söz ve/veya yazı.
Kullanılan Üretim Aracı: Sanat
İkinci özetin verileri: Duygu ve düşünce.
Belirlenen amaç: Bu verilerin başkalarına aktarımı.
Kullanılan Aktarım Aracı: Dil.
Kullanılan Yöntem: Yazı.
Kullanılan Üretim Aracı: Sanat
Üçüncü özetin verileri: Objektif ve sübjektif olgular.
Belirlenen amaç: Ahlaklı ve dindar olmak.
Kullanılan Aktarım Aracı: Dil.
Kullanılan Yöntem: Söz ve/veya yazı.
Kullanılan Üretim Aracı: Nezaket, Zarafet, vb.
Beşinci özetin verileri: Duygu, düşünce, hayal ve olayların gözlemi
Belirlenen amaç: Bu verilerin başkalarına aktarımı.
Kullanılan Aktarım Aracı: Dil.
Kullanılan Yöntem: Söz ve/veya yazı
Kullanılan Üretim Aracı: Sanat.
Çağlar: Bak bu yöntemi beğendim işte! Tüm tanımlamalar önümde duruyor ve hepsini rahat gözlemleyebiliyorum.
Onur: Evet, bunlardan yola çıkarak sen de bir edebiyat tanımlaması yapabilirsin, bir "zararı” olmaz yani.
Çağlar: Aklıma ne geldi biliyor musun Onur?
Onur: "Güzin Abla”ya sorardım ama vefat etti. Sen söylesen olur mu?
Çağlar: Gerek yok Güzin Abla’ya.. Karşında aslan gibi "Çağlar Abi”n duruyor. Heheheheeee! Bana sor, utanma; sor, sor... Bilmediğin ne varsa sorabilirsin. Maksat millet yararlansın işte...
Onur: O zaman soruyorum: Aklına ne geldi?
Çağlar: Başkan Mao’nun bir sözü geldi aklıma. "Serçeler hakkında bilgi sahibi olmamız için bütün serçeleri kesip biçmemize gerek yoktur. Birkaç serçeyi alıp laboratuarda incelediğimiz zaman yeryüzündeki tüm serçeler hakkında genel bilgimiz olur.”[12] diyor. Buradaki görüntü, tam da bu görüntü.
Onur: Ama önemli bir şey var Çağlar: Alacağın örnekler kesinlikle tek taraflı olmamalıdır, kesinlikle karşıt düşünceleri de içermelidir. Eğer tek yönlü kaynaklara başvurursan, sende oluşacak teorik ve pratik tüm deneyimler de tek yönlü, dolayısıyla, en azından hatalı olmasa bile, eksik olacaktır. Gelişim için karşıtlık şarttır. Lenin’in "Gelişme, karşıtların "mücadelesi”dir”[13] sözünün özü de budur zaten. Bu yüzden karşıtlarını da almalısın. Bundan sonraki buluşmamızda bilimin tanımlamalarının özetini yapacaksın.
Çağlar: Onur!
Onur: Hı?
Çağlar: Çayı hak ettim ben vallahi.
Onur: Çayı "sen” mi hak ettin? ! Onun için mi bacaklarını masanın üstüne koydun ABD kovboyları gibi?
Çağlar: Hı hı. Onun için...
Onur: Peki ben ne hak ettim?
Çağlar: Sen kitap okumayı hak ettin. Çünkü tarih sana "beni” ikna etme gibi devasa(!) bir sorumluluk yüklemiş durumda. Şimdi tarihe karşı mı geleceksin? Haa, aklımdayken... Görevlerin arasında çayı masama getirmek de var.
Onur: Yok ağam! Ne haddime! Tarih karşısında boynumuz kıldan ince. Çayı da getiririm, kahveyi de... Ama bulamıyorum ki?
Çağlar: Bardak kapının arkasında aranır mı? Sevdalı mısın nesin?
Onur: Yok... Hani atalarımızın "Dayak cennetten çıkmadır” sözünü ispat etmek için kazma sapı arıyorum!
Kaynakça:
[12] Mao Zedung, Seçme Eserler Cilt 5, Diren Yayınları.
[13] Lenin, Materyalizm ve Ampiryokritisizm, s.413, Sol yayınları
"Olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatı, yazın”
İkinci tanımlamayı özetlemem gerekiyor: "Duygu ve düşüncelerin estetik bir güzellikle yazılı olarak yansıtılmasına edebiyat deniliyor” diye özetliyorum.
Üçüncü tanımlamanın dinsel motiflerini ve tanımlamanın "ayrıntı” içeren açıklamalarını çıkarınca ortaya "Şiir veya düz yazı biçimiyle belli ölçüler içinde olan ve dil kurallarına uyum gösteren bilimdir.” diyesim geliyor...
Dördüncü tanımlama etimolojik yaklaşmış. Bunu geçiyorum.
Beşinci ve son tanımlamayı ise, birinci paragrafını alarak yapıyorum. İyi bir özet olmuş birinci paragraf:
"İnsandaki duygu ve düşüncelerin, hayâllerin, çevreye dâir gözlemlerin ve çevredeki birtakım olayların insanda güzellik duygusu uyandıracak biçimde sözlü veya yazılı olarak anlatılması sanatıdır.”
Onur: Eveett... Çok güzel! Şimdi bunları harmanlayarak inceleyeceğiz. Ortak noktaları saptayalım önce.
Çağlar: E zahmet olacak(!) ama bunu da sen yap ha, olur mu, ne dersin?
Onur: Tamam, tamam yaparım yaa, ne kızıyorsun! Ama bilimin tanımlamalarının özetini de sen yapacaksın.
Çağlar: Ya Onur bir dakika yaa... Boyumuzdan çok büyük şeylere girişmiyor muyuz? Yani biz kimiz ki bilimin tanımlamalarının özetini yapıyoruz? Bizim boyumuzu aşmıyor mu yaptığımız?
Onur: Biz akademisyen edebiyatçı da değiliz Çağlar. Senin mantığınla hareket edersek yaşama ilişkin çok şeyi yapmamamız gerekiyor.
Çağlar: Bu sözüne tam denk düşmese de haddimizi bilmeliyiz ama... Değil mi?
Onur: Mevcut burjuva sistemlerinin en önemli uygulamalarından biri, sevgili Çağlar, senin hem de çok iyi bildiğin gibi gerek yasaklarla gerekse "kanıksatmalarla” topluma bir çember çizerek bu çemberden dışarı çıkmamasını dayatmasıdır. Toplum da bireylerden bunu istiyor. Aksi davranış sergileyenleri ise sistem veya toplum kendi dışına gerekli gördüğü anda şiddet de kullanarak atıyor; elimine ediyor, izole ediyor, vb. vb...
Birileri bizim adımıza(!) "düşünüyor” nasıl olsa, birileri bizim adımıza(!) "hayal kuruyor” nasıl olsa, birileri bizim adımıza(!) "karar veriyor” nasıl olsa... Asırlardır böyle olmadı mı? Cehennemleri bizlere yaşatarak birileri bizim adımıza(!) da "cennette” yaşamıyorlar mı? Bize düşen "sürü psikolojisi” ile bunları kabul etmek, değil mi? Peki biz neyiz? Programlanmış biyolojik robot muyuz? Öyle mi? Öyle miyiz? Son dönemlerde benim çok beğendiğim, çok sık kullanılan bir slogan var; Che’nin sözü: "Gerçekçi ol, imkansızı iste!” diye... "Enginleri fethetme” ruhuyla donanımlı olmalıyız.
"Haddimizi bilmek” sadece bu konu için değil, yaşamın her alanı için geçerlidir. Bizim yaptığımız "had”sizlik falan değil Çağlar, tüm eksikliğimize ve hatalarımıza karşın insan olmanın özelliklerinden biri olan araştırmacılığı ve sorgulamacılığı yapmaktır. Rahat olabilirsin. Bizi "had”sizlikle suçlayanlara göstereceğimiz tek bir nesne var: Ayna.
Çağlar: Gulp!
Onur: Niye yutkundun?
Çağlar: Hiiç! Devam edelim mi?
Onur: Edelim:
Birinci özetin verileri: Olay, düşünce, duygu ve hayal.
Belirlenen amaç: Bu verilerin başkalarına aktarımı.
Kullanılan Aktarım Aracı: Dil.
Kullanılan Yöntem: Söz ve/veya yazı.
Kullanılan Üretim Aracı: Sanat
İkinci özetin verileri: Duygu ve düşünce.
Belirlenen amaç: Bu verilerin başkalarına aktarımı.
Kullanılan Aktarım Aracı: Dil.
Kullanılan Yöntem: Yazı.
Kullanılan Üretim Aracı: Sanat
Üçüncü özetin verileri: Objektif ve sübjektif olgular.
Belirlenen amaç: Ahlaklı ve dindar olmak.
Kullanılan Aktarım Aracı: Dil.
Kullanılan Yöntem: Söz ve/veya yazı.
Kullanılan Üretim Aracı: Nezaket, Zarafet, vb.
Beşinci özetin verileri: Duygu, düşünce, hayal ve olayların gözlemi
Belirlenen amaç: Bu verilerin başkalarına aktarımı.
Kullanılan Aktarım Aracı: Dil.
Kullanılan Yöntem: Söz ve/veya yazı
Kullanılan Üretim Aracı: Sanat.
Çağlar: Bak bu yöntemi beğendim işte! Tüm tanımlamalar önümde duruyor ve hepsini rahat gözlemleyebiliyorum.
Onur: Evet, bunlardan yola çıkarak sen de bir edebiyat tanımlaması yapabilirsin, bir "zararı” olmaz yani.
Çağlar: Aklıma ne geldi biliyor musun Onur?
Onur: "Güzin Abla”ya sorardım ama vefat etti. Sen söylesen olur mu?
Çağlar: Gerek yok Güzin Abla’ya.. Karşında aslan gibi "Çağlar Abi”n duruyor. Heheheheeee! Bana sor, utanma; sor, sor... Bilmediğin ne varsa sorabilirsin. Maksat millet yararlansın işte...
Onur: O zaman soruyorum: Aklına ne geldi?
Çağlar: Başkan Mao’nun bir sözü geldi aklıma. "Serçeler hakkında bilgi sahibi olmamız için bütün serçeleri kesip biçmemize gerek yoktur. Birkaç serçeyi alıp laboratuarda incelediğimiz zaman yeryüzündeki tüm serçeler hakkında genel bilgimiz olur.”[12] diyor. Buradaki görüntü, tam da bu görüntü.
Onur: Ama önemli bir şey var Çağlar: Alacağın örnekler kesinlikle tek taraflı olmamalıdır, kesinlikle karşıt düşünceleri de içermelidir. Eğer tek yönlü kaynaklara başvurursan, sende oluşacak teorik ve pratik tüm deneyimler de tek yönlü, dolayısıyla, en azından hatalı olmasa bile, eksik olacaktır. Gelişim için karşıtlık şarttır. Lenin’in "Gelişme, karşıtların "mücadelesi”dir”[13] sözünün özü de budur zaten. Bu yüzden karşıtlarını da almalısın. Bundan sonraki buluşmamızda bilimin tanımlamalarının özetini yapacaksın.
Çağlar: Onur!
Onur: Hı?
Çağlar: Çayı hak ettim ben vallahi.
Onur: Çayı "sen” mi hak ettin? ! Onun için mi bacaklarını masanın üstüne koydun ABD kovboyları gibi?
Çağlar: Hı hı. Onun için...
Onur: Peki ben ne hak ettim?
Çağlar: Sen kitap okumayı hak ettin. Çünkü tarih sana "beni” ikna etme gibi devasa(!) bir sorumluluk yüklemiş durumda. Şimdi tarihe karşı mı geleceksin? Haa, aklımdayken... Görevlerin arasında çayı masama getirmek de var.
Onur: Yok ağam! Ne haddime! Tarih karşısında boynumuz kıldan ince. Çayı da getiririm, kahveyi de... Ama bulamıyorum ki?
Çağlar: Bardak kapının arkasında aranır mı? Sevdalı mısın nesin?
Onur: Yok... Hani atalarımızın "Dayak cennetten çıkmadır” sözünü ispat etmek için kazma sapı arıyorum!
Kaynakça:
[12] Mao Zedung, Seçme Eserler Cilt 5, Diren Yayınları.
[13] Lenin, Materyalizm ve Ampiryokritisizm, s.413, Sol yayınları






0 Yorumlar:
Yorum Gönder