Paylaşımlarımla zenginleşin, paylaşımlarınızla zenginleştirin! "Sevdiğimi Haykırsam Anadolu'ma" isimli şiir kitabım "Artshop Yayınları" tarafından çıkarılmıştır. Kitapevlerinden arayabilirsiniz.
Okunan her kitap, aklın ve gözlerin rengini değiştirir. Linki verilen "Gökyüzü Kitapevi" sizler için hazırlanmıştır.
Şu an üç farklı seri yazım devam etmektedir. Okumanızı öneririm.
Bilim ve Teknoloji alanındaki gelişmelerden haberler... İşinize yarar :)
İslam'ı bilmeden savunmayın. Okuyun, anlayın benimseyin ve sonra savunun.
"Onur" ile "Çağlar" arasında geçen edebi sohbetleri içermektedir.
Belli alanlarda isim yapmış insanlarla mini "polemik" yapmaktayım. Paylaşımlarınızı ve katkılarınızı bekliyorum.
Değişik konularda mizah içerikli paylaşımlar yapmaktayım. Yüzünüzden gülücükler eksik olmasın :)
Home » » DKÖ Üzerine 01-Önsöz

DKÖ Üzerine 01-Önsöz

Gönderen : Onur Çağlar Tarih : 23 Aralık 2015 Çarşamba Saat : Aralık 23, 2015



Toplumlar, bağlı bulundukları sosyo-ekonomik sistem ile nitelendirilirler. Bu nitelendirilmenin somutlaştığı yer, siyasal iktidarlardır. Siyasal iktidarlar, sömürü sistemlerinin devamını sağlamak için olmadık sahtekârlıklardan katliamlara kadar uzanan aklın ve insanlığın sınırlarını aşan taklalar atarlar. Her alanda bunu yaptıkları için, kavramlarda da bunu yaparlar; içeriğini değiştirirler ki insanlar uzak kalsınlar, anlayamasınlar, sorgulamasınlar, birlik olmasınlar... 

Burjuvaziye karşı devrimci proletaryanın yürüttüğü mücadele bir veya birkaç alanla sınırlı değildir; tersine, yaşama ilişkin tüm alanlardadır ve böyle olmak zorundadır. Bu zorunluluğu oluşturan koşullar ve yöntemler ise, her problemin, ancak kendi koşulları içinde çözülebilmesiyken, gerçekleştirilmesi düşünülen çalışmanın da yine kendi bütünlüğü ve zemini üstünde olması gerçekliğidir. Örneğin sanat alanındaki bir burjuva saldırısının ancak devrimci proleter sanat ile karşı konulması ve yenilmesi gibidir. Yani sanatsal bir saldırıya sanatsal bir karşı koyuş ile karşı çıkılabilir. Bunun yerine burjuva sanatını yapan kişi ya da kişilere yönelik bir askeri eylem nasıl ki son derece yanlışsa, halkın üstüne tankını-topunu süren bir generalin karşısına da bir sanat eseriyle çıkmak aynı ölçüde yanlıştır. Bu yüzden devrimci proletaryanın her alanda örgütlenmesi, kendisini sürekli yenilemesi ve geliştirmesi gerekmektedir.

Sınıf savaşımının kavram veya sözcükler üstünde de devam ettiği şeklindeki sözümüzün bir kanıtı olarak daha birçok örneğin yanı sıra konumuza denk düştüğü için "Demokrat", "demokratik", "demokrasi" gibi kavramları gösterebiliriz. Bu kavramları ağzından kan ve hakaretten başka bir şey akıtmayan faşistler de "sahiplenmekte" sosyalistler de sahiplenmektedir. Bu yüzden bu kavramlar (Tanrıya şükürler olsun!) "itici" değiller, "ürkütücü" değiller ama bu kavramlar tam da bu gerekçeyle birer pelesenktirler. Biz devrimci sosyalistlerin görevlerinden biri, bu kavramların gerçek içeriğine kavuşmasını sağlamaktır, sağlamaya çalışmaktır... Ancak bu yazı dizimin amacı sadece (ilgili) kavramların içeriğini tekrar göstermeye çalışmak değil, ayrıca bu kavramın somutunun da nasıl olması gerektiğini göstermeye çalışmaktır.

Gerici ve tüm karşı-devrimci, faşist sistemler tarafından halklar üzerine yapılan yoğun kültürel bombardımanlar sonucu birçok kavramsal değerimiz kitleler nazarında kötülenmekte, adeta (örneğin "terörist" gibi) "hakaret" niteliğine büründürülmektedir.  İçeriği boşaltılarak en "tehlikeli" kavramlardan biri haline getirilen "Örgüt" kavramı da bu anlamıyla çok fazla “şanslı” sayılmaz! Öyle ki, söyleyenlerin bir kısmını tedirginlik girdabına aldığı gibi, çoğunlukla işitenin de kulaklarının fena halde "tırmalanmasını" sağlıyor. Her ne kadar ciddi bir karşıtlık oluştursa bile, buna kendine "devrimci", "aydın", "sosyalist", "komünist" gibi etiketleri yapıştıranlar da dâhildir. Dâhildir, çünkü etiketi değil de bu kavramı gerektiği gibi taşıyan insanlar zaten gerektiği yerde bulunmaktadırlar. Bu kavramları etiket olarak kullananların hiçbir örgütsel aktivitede bulunmamasının ve çevresini de mümkün olduğu kadar devrimci örgütsel çalışmalardan uzak tutmasının nedeni budur, yani (bir biçimiyle) korkudur! Korkunun en çok egemen olduğu alanlardan biri, sağda solda gezinerek sadece laf yapıp "hava atan", bu anlamıyla da gevezeliği yaşam felsefeleri haline getiren ve hiçbir devrimci faaliyet içinde bulunmayan "entel"ler ya da kendilerine "bilgili" bir hava katmaya çalışan ama "entel karikatürlüğü"nden öteye gidemeyen insanlardır.  Masa başından kaldırıp "Hadi, gel bu söylediklerini uygulayalım." denildiğinde ise saklanacak delik ararlar ve değil ki "Örgüt"ün kendisi, örgütün ismi bile bu insanların nabızlarının yükselmesine neden olur. Sanki ecele faydası varmış gibi örgütsel çalışmalardan uzak durmakta ve (feodal burjuva duygusallığının getirdiği bir sonuç olarak yakın çevresini de) durdurmak adına tüm dürüstlüğü ve tutarlılığı kapı dışarı etmektedirler.

Bu korku, öyle ki,  maalesef çoğu kez "yasal" örgütlenmeleri bile kapsamaktadır:

- Bunlar örgütmüş, uzak durmak gerekir örgütlerden!
- Hele belliydi canım!  Ben de bunların örgüt olduklarından kuşkulanıyordum!

Ya da:

- Tamam, seninle (sizinle) her şeyi yaparım ama ben örgüte-mörgüte gelemem arkadaş, örgütsel işlerde işim yok benim!

Söyleyenin dilini, tutanın elini yakıyor bu kavram! Elinin yanmasını istemeyenler ise zaten ya tutmuyorlar ya da tutmamak için sirk cambazlarına rahmet okutan taklalar atıyorlar.

Ülkemiz özgülünde, özellikle 12 Eylül askeri faşist cuntasından sonra siyasal arenada da öz ile biçim, esas ile ikincil, taktik ile strateji ve at izi ile it izi birbirine epey bir karıştırılmış durumdadır.

Yurtdışı da bundan farklı değil!

Bu yazımda, yazının başlığı olan Demokratik Kitle Örgütleri’ni hem gerçek kavramsal içerikleriyle ve hem de genel hatlarıyla masaya yatırmaya çalışacağım.  Ancak belirtmekte yarar gördüğüm bir nokta var ki, o da, bu yazımı yazarken tamamen yurtdışına bağlı kalarak, yurtdışındaki gözlem ve deneyimlerimin bir sonucu olarak kaleme aldığımdır...

Okurun bu küçük notumu dikkate alacağı umarıyla...

0 Yorumlar:

Yorum Gönder