Paylaşımlarımla zenginleşin, paylaşımlarınızla zenginleştirin! "Sevdiğimi Haykırsam Anadolu'ma" isimli şiir kitabım "Artshop Yayınları" tarafından çıkarılmıştır. Kitapevlerinden arayabilirsiniz.
Okunan her kitap, aklın ve gözlerin rengini değiştirir. Linki verilen "Gökyüzü Kitapevi" sizler için hazırlanmıştır.
Şu an üç farklı seri yazım devam etmektedir. Okumanızı öneririm.
Bilim ve Teknoloji alanındaki gelişmelerden haberler... İşinize yarar :)
İslam'ı bilmeden savunmayın. Okuyun, anlayın benimseyin ve sonra savunun.
"Onur" ile "Çağlar" arasında geçen edebi sohbetleri içermektedir.
Belli alanlarda isim yapmış insanlarla mini "polemik" yapmaktayım. Paylaşımlarınızı ve katkılarınızı bekliyorum.
Değişik konularda mizah içerikli paylaşımlar yapmaktayım. Yüzünüzden gülücükler eksik olmasın :)
Home » » 6 Mayıs Anısına

6 Mayıs Anısına

Gönderen : Onur Çağlar Tarih : 14 Kasım 2014 Cuma Saat : Kasım 14, 2014


 Yusuf Aslan, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan


Tarih, 4 Mart 1971’i gösterdiği zaman birçok şeyin ya­nında, Türkiye devrimci hareketinin de oldukça önemli bir olayının doğumuna tanıklık ettiğini bilmiyordu. Sonradan öğrendi ve bu bilgiyi Türkiye dev­rimci hareketinin içinde yer alan veya almayan on milyonlarca insana sundu. Bu tarihte Ankara’da Gölbaşı semtinde dört ABD’li askerin kaçırılmasını bildiren ve üstlenen bir bildiride, ülke- mizin emperyalizmin işgali al­tında olduğu, hainlerden ve işbir­likçilerden “temizlendikten sonra” tam ba­ğımsız demok­ra­tik bir Tür­kiye’nin hedeflendiği vur­gusu yapılıyordu.

Bu bildiri, bir anlamıyla da bir “Kuruluş Bil­dir­gesi”ydi.
  
Amerikalılar birkaç gün sonra serbest bırakı­lırken, bildi­riyle birlikte Türkiye devrimci hare­keti yeni bir isim tanıdı: Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu!

Ya da kısaltma haliyle THKO!

Deniz Gezmiş, yoldaşlarıyla birlikte sınıf mü­cadelesinin içine artık örgütsel olarak da girer.

Türkiye Devrimci Hareketi’nde olduğu gibi uluslar arası devrimci hareketlerde de aynı dö­neme gelen yüzlerce irili ufaklı çıkışlar yapılmıştı. Ta­rihe “68’liler” olarak damga­sını vuran bu çıkışların bir nedenini emperyalizm ve diğer halk düşmanı sistem­lerin baskılarına karşı top­lumsal “do­ğal” çıkış oluştu­rurken, günün koşulları dikkate alındığı zaman en az o “do­ğal” neden kadar önemli olan bir başka olgu daha vardı: Çin’de, Başkan Mao tara­fından başlatılan ve bizzat onun tarafından yöne­ti­len ve yeryüzünde hala “Tek” olma unvanına sahip “Büyük Proleter Kültür Dev­rimi”dir (BPKD). Ül­kemizdeki dev­rimci sınıf mücadelesi tarihinin ya­kın zaman önderleri olan İbrahim Kaypakkaya, Mahir Çayan, Deniz Gezmiş gibi devrimci ve ko­münist önderler, bu BPKD’nden önemli öl­çüde etkilenmişlerdir.

Aslında Deniz Gezmiş’in ismi THKO ile du­yulmadı; O, henüz 19 yaşındayken TİP üyesiydi ve ilk eylemi İstan­bul’da Türk-İş isimli sendika üyesi belediye işçilerinin ken­dilerini işten at­maya çalışan belediye başkanına karşı baş­lattıkları eylemdi. 31 Ağustos 1966 tarihindeki bu eylemde tutuklananlar arasında Deniz Gezmiş de vardı ve sonraları birçok kez daha gö­zaltına alındı, tutuklandı, yargılandı.

1968’in özellikle ikinci yarısından sonra ivme kazanmaya başlayan sınıf mücadelesi bir başka protesto ile yine tarihe not düşecekti: 15 Temmuz 1968 yılında ABD emperyaliz­mine ait Dolma bahçe açıklarına demirlemiş olan 6cı Filo’nun protestosu vardı. Emperyalizmin savaş gemileri­nin Türkiye’de ne işi vardı? Defolup git­meliydi! Ve öyle de oldu! İlk eylem ABD bayrağı­nın indirilmesiydi. Sonra ABD askerlerinin dö­vülmesi ve çatapat yağmuruna tutul­ması izledi. Taksim’deki Atatürk Anıtı’na ABD askerle­rince konulan çelenk parçalandı. Öğ­renciler Amerikan em­peryalizminin bu minik temsilcilerine karşı ey­lemlerini sürdürürken, Emniyet Amiri Necati Karahasanoğlu, Gümüşsuyu yurt binası önünde öğrencilere sataşarak bağı­rıp çağırmaya başlar. Çıkan arbede sırasında öğrenciler Karahasanoğlu’nu yurdun içine soktular. Karahasanoğlu serbest bırakıldıysa da, ertesi sa­baha karşı polisler yurda baskın düzenleyerek öğ­rencileri dayaktan geçirdi. Yurdun en üst katına kaçanlardan İÜ Hu­kuk Fakültesi öğrencisi ve TİP üyesi Vedat Demircioğlu aşağı atıldı. Hastaneye kaldı­rılma­sına rağmen ertesi günü yaşamını yitirdi.

Ertesi günü Taksim’de yapılan yürüyüşte Amerikan asker­lerini dövenlerden biri olan Deniz Gezmiş, gözaltına alı­nanlardan da biri oldu ve yaklaşık 2 aylık bir tutukluluktan sonra ser­best kaldı.

Siyasal çalışmaları yüzünden okuldan ko­vuldu.

Filistin Halk Kurtuluş Cephesi aracılığıyla ya­kın yoldaşı Cihan Alptekin ile birlikte gerilla eği­timi için Filistin’e gitti. Dönüşünden kısa bir süre sonra yine tutuklandı. Tu­tuklandığı gün yoldaşı Taylan Özgür Beyazıt meydanında faşist katillerce öldürüldü. 

Hüseyin İnan ve Sinan Cemgil’in grubuna da gerilla savaşı önerisi götürdü. Bu, THKO’nun ilk çalışmalarıydı. İnan ve Cemgil, “Vietnam kasabı” olarak tanınan Amerika’nın An­kara bü­yükelçisi olarak atanan Robert Commer’in arabasını ateşe verip yakmışlardı. Birkaç ey­lem daha yapmasına kar­şın aslında yazılı bir tüzüğü olmayan THKO, kendi içinde doğal önderliğe ay­rışıyordu: Çeşitli bildirilerde de açıklan­dığı gibi tüm halk ile bütün­leşerek em­peryalizme karşı ge­rilla savaşını öneri­yordu.

Emperyalizmin ülkemizdeki yönetici şubesi olan ABD Bü­yükelçiliği’nin arabasının kurşun­lanması ilk eylemdi. Yaklaşık 1 ay sonra İş Ban­kası soyuldu. İlk yarı resmi açıklama geldi: Deniz Gezmiş, Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan açık mektubunda babasına şöyle sesle­ni­yordu:

“Baba, biz Türkiye’nin 2. Kurtuluş savaşçıla­rıyız. Elbette ki hapislere atılacağız, kurşunla­naca­ğız da. Tıpkı 1. Kur­tuluş Savaşı’nda olduğu gibi. Ama bu toprakları yaban­cılara bı­rakmayacağız. Ve bir gün mutlaka yeneceğiz on­ları. Düşün baba, bu­gün hükümet, işini gücünü bırakmış bizimle uğra­şıyor. Çünkü biz­den başka gerçek muhalefet kal­mamış du­rumda...”

Şubat ayında bir ABD askeri kaçırıldı ve ser­best bırakıldı. Mart ayında ise Ankara Göl­başı’ndaki üste görevli 4 ABD askeri kaçırıldı. Yayınladığı bildiriyle de Türkiye Halk Kurtu­luş Ordusu’nun kurulduğunu resmen açıkladılar.

Tam da bu dönemlerde Amerika’nın iktidar­daki kuklası olan Adalet Partisi’nin başı olan Demirel hükümetine karşı “çekirdek” konumun­daki birkaç komünistin dışında herkes “sol bir darbe” beklentisi içindeydi. 12 Mart günü gene­raller hükümete muhtıra verdiler. Bu, devletin daha da sal­dırganlaşacağı anlamına geliyordu. Demirel’in şapkasını eline veren cuntacı general­ler, onun yerine Nihat Erim’i getirdiler.
  
Darbenin ardından THKO önder kadrosu An­kara’dan çıka­rak daha önceden Maraş, Adıya­man ve Malatya bölgele­rinde üstlenmiş olan yoldaşla­rına katılmak üzere yola ko­yuldular

Önce Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan yola çık­tılar. Sivas’ın Şarkışla ilçesinde yolları kesildi. Yu­suf Aslan, kasığından aldığı kurşun yarası sonucu yaralı olarak ele geçti. Deniz Gezmiş ise yola de­vam dedi ama:

“Şarkışla’ya düşürmesin, oy oy
Allah sevdiği kulunu, oy
Gemerek’te çevirmişler
Deniz Gezmiş’in yolunu”

Denizler’den birkaç gün sonra yola koyulan ve Kay­seri’deki akrabalarına giden Hüseyin İnan, orada tuzağa düşürülüp yakalandı. Nurhak’a ulaşmayı başaran Sinan Cemgil, yol­daşlarının yakalandığı haberini alınca yine ABD üssünü basarak alacakları Ame­rikalı asker esirlerle yoldaşlarının takasını gerçekleştirmek is­tiyordu ama ne yazık ki o da kuşatma al­tındaydı. Buna rağmen eylemi ger­çekleştirmek üzere bir grup yola çıktı:

“Nurhak sana güneş doğmaz
Uçan kuşlar yuva kurmaz
Dökülen kan yerde durmaz
Soracağız hesabını!”

İnekli Köy’ün yakınlarında faşizmin kolluk güçleriyle ça­tışma çıktı: Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan isimli yiğit devrim­ciler ölümsüzlükle buluşurken diğerleri esir düş­tüler faşizme... İstanbul’da ise Ömer Ayna ve Ci­han Alptekin’in de yakalanmasıyla THKO’nun tüm önder kadroları ya faşizme tutsak düştüler ya da güneşe uğurlanarak ağır darbe aldılar...

“Böyle kalır sanma devran
Yola devam eder kervan
Öldü Sinan, doğdu Taylan
Omuzladı silahını”

Ok yaydan çıkınca hedefini bulmasa bile he­define doğru gider. Bu dönemde, THKO’ndan çok kısa bir süre sonra bir başka radikal devrimci hare­ket kuruldu: Önderliğini Mahir Ça­yan’ın yaptığı Türkiye Halk Kurtuluş Partisi / Cephesi.

THKP/C’nin kuruluşu kuşkusuz ki devrimci hare­ketlere önemli bir moral oldu. Çünkü Mahir Çayan önderliğindeki THKP/C radikal devrimci bir hare­ketti ve kuruluşundan kısa bir süre sonra dünyanın jandarmalarından biri olan İsrail’in İstanbul Baş­konsolosu ajan Efraim Elrom kaçırıp öldürmesiyle kararlılığını göstermiş oldu.

“Gece Elmalı’ya varmış ooy, ooyy
Hamamcı Ali’yi sormuş oyy
Uzatmalı itin teki
Yusuf’u gaflette vurmuş”

Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının mahkeme sü­reçlerine doğ­rudan müdahale eden Genelkur­may, onların 146/1ci mad­deden; yani “anayasayı tağyir, tebdil ve ilga”dan dolayı, yani anayasal düzeni(!) değiştirmekten yargılanmasını is­tedi ki, bunun ce­zası idamdı ve bu mü­dahale ile de öyle oldu. Çünkü bu yargılamada tereddüt eden mahkeme, yine Genelkurmayın emri ile değiştirildi ve gene­rallerin istemi doğrultusunda karar verdiler. 10 Ocak 1972 yı­lında Askeri Yargıtay 2ci Dairesi’nin THKO da­vasından üç fidanın idamını onaylaması, di­ğerleri­nin de çeşitli mahkûmiyetler almasıyla bitti.

“Olayıdım olayıdım
Okur yazar olayıdım
Deniz mahkemeye düşmüş
Avukatı ben olayıdım”

Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının idamına karşı irili ufaklı çeşitli kampanyalar başlamıştı. Sıkıyö­netim ilan edilerek ülke fiilen askeri faşist dikta­törlükçe yönetilince kampan­yalarda azalma oldu. Öyle ki, önceleri Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının idamına karşı kampanyada yer alan bazı mil­letve­killeri bile vardı ama 450 kişilik mecliste yapılan oy­lamada 245 üye evet derken, sadece 63 duyarlı milletvekili karşı çıkmıştı. Cumhuriyet Sena­tosu’ndaki 183 üyeden ise 105 üye onayladı fa­şizme ve emperyalizme karşı mücadele eden bu üç dağ kar­talının idamını...

“Halkımız unutmaz sizi
Deniz, Yusuf, Hüseyin’im
Biz devraldık kavganızı
Deniz, Yusuf, Hüseyin’im”

Yoldaşları ve diğer yol arkadaşları devreye girmek için ne beklediler, ne tereddüt ettiler... THKO ön­derlerinden Cihan Alptekin ile Ömer Ayna ve THKP/C önderleri Mahir Ça­yan, Ulaş Bardakçı ve Ziya Yılmaz İstanbul Mal­tepe’deki Askeri Cezaevinden “devrimci firar” hakla­rını us­taca kul­landılar. Ancak Şubat ayı içinde bu kez Ulaş Bardakçı gü­neşe uğurla­nırken, Ziya Yılmaz tekrar tutsak düştü.

Cihan Alptekin ve Ömer Ayna, yoldaşları Deniz, Yusuf ve Hüse­yin’in idamını engellemek için THKP/C’den Mahir Ça­yan ve yoldaşlarıyla plan yaptılar.

Ordu’ya bağlı Ünye ilçesindeki Amerikan üs­sünde görevli üç kişi kaçırıldı. Deniz’lerin idamla­rının durdurulması kar­şılı­ğında rehinlerin serbest bırakılacağını söylediler.

“Kızıldere, Kızıldere
On yerinde yara bere
Mahir gardaşı vurdular
Haber sal gittiğin yere”

Ancak 30 Mart’ta Kızıldere’de sıkıştırıldılar. Çıkan çatış­mada Cihan Alptekin ve Ömer Ayna ile birlikte THKP/C’nin önderleri de şehitler kerva­nına katıldılar. Ma­hir Çayan ve yoldaşları­nın bu davranışı, devrimci dayanış­manın en güzel örnek­lerinden birinin kaydı olarak düştü mücadele tari­hine.

İnfaz günü hızla yaklaşıyordu. İdamları en­gellemek adına 3 Mayıs’ta uçak kaçırma, ertesi günü 4 Mayıs’ta ise Jan­darma Genel Komutanlı­ğını hedef alan eylemler yapıldı ama...

“Darağacı darağacı
Yıkar sizi halkın gücü
İçimizde öfke acı
Deniz, Yusuf, Hüseyin’im”

Halkımızın üç yiğidi, üç kahramanı, üç dev­rimci asisi, üç kızıl gülü, üç onuru...
Ezilen, sömürülen emeğin hakkı ve haklılığı için en önde yer alan bu yiğitler, idam sehpa­sına giderken de, kendi ta­burelerini kendileri tekmeler­ken de aynı kararlılıkla, aynı onurla, aynı gururla davrandılar. Öyle ki, değişik yer ve zamanlarda olayın görgü tanıkları (hâ­kimler, savcılar ve diğer yetkili cellâtlar) bu korkusuzluk, bu fedakârlık kar­şısında ağladık­larını itiraf etmişlerdir.

Evet; bizler böyleyiz! Bizler cellâtlarımızı bile ağlatacak kadar halka bağlıyız!
Kahramanlığımızı yaza yaza, yiğitliğimizi yaza yaza, feda­kârlığımızı yaza yaza tarihin say­falarında yer kalmadı!

Bir isyandır Denizler, Yusuf’lar Hüseyin’ler!
Bir isyandır İbrahim'ler, Mahir’ler, Maz­lum’lar!
Çünkü biz halkız; biz isyanız faşizme ve iş­birlikçilerine!
Anılarınız önünde saygıyla eğiliyorum.
Yaşasın devrimci sınıf mücadelemiz, yaşasın halkların kar­deşliği!

4 Mayıs 2005




0 Yorumlar:

Yorum Gönder