Paylaşımlarımla zenginleşin, paylaşımlarınızla zenginleştirin! "Sevdiğimi Haykırsam Anadolu'ma" isimli şiir kitabım "Artshop Yayınları" tarafından çıkarılmıştır. Kitapevlerinden arayabilirsiniz.
Okunan her kitap, aklın ve gözlerin rengini değiştirir. Linki verilen "Gökyüzü Kitapevi" sizler için hazırlanmıştır.
Şu an üç farklı seri yazım devam etmektedir. Okumanızı öneririm.
Bilim ve Teknoloji alanındaki gelişmelerden haberler... İşinize yarar :)
İslam'ı bilmeden savunmayın. Okuyun, anlayın benimseyin ve sonra savunun.
"Onur" ile "Çağlar" arasında geçen edebi sohbetleri içermektedir.
Belli alanlarda isim yapmış insanlarla mini "polemik" yapmaktayım. Paylaşımlarınızı ve katkılarınızı bekliyorum.
Değişik konularda mizah içerikli paylaşımlar yapmaktayım. Yüzünüzden gülücükler eksik olmasın :)
Home » » Edebiyat Monologlarım 03-Edebiyatın Tanımlamaları

Edebiyat Monologlarım 03-Edebiyatın Tanımlamaları

Gönderen : Onur Çağlar Tarih : 26 Aralık 2015 Cumartesi Saat : Aralık 26, 2015

Onur: Kahveni içtin mi?
Çağlar: Bir "fırt” kaldı.
Onur: E, iç hadi. Bak okurlar yazacağımız bu sayfayı bekliyor.
Çağlar: Falıma bakacaktın, değil mi? Hehe heheeeee!
Onur: Hı hıı, evet; ama önce getirdiğin tanımlamalara bakacağım. Daha doğrusu hep birlikte bakacağız. Kaç tanımlamayla geldin?
Çağlar: Beş.
Onur: Yaz! Yaz ki okurlarımız okusunlar, yazmayınca okurlarımız okuyamazlar.
Çağlar: Hiiii hiiiii... İlahi Onur, yani çok şirinsin(!) , iyi ki söyledin!
Onur: Şirinim tabi. Senin gibi meymenetsiz değilim ya. Sen hiç aynaya bakmıyorsun galiba. Yok, düzeltiyorum, bakamıyorsun galiba; çünkü seni gören ayna korkudan kırılır.
Çağlar: Böyle konuşunca daha şirin(!) oluyorsun. Asıl sen kendi suratına bak a benim akıllım! Seni gören, maaşlarına zam isteyen memurların sürgüne gönderildiğini açıklayan Bakanlar Kurulu’ndan yeni çıkmış "Kanun Hükmünde Kararname” sanacak. Bu konuda benimle aşık atamasın ama neyse... Okurlar bekliyor işte... Bekletmemek adına alıntılara geçiyorum, yoksa duman ederdim seni.
Onur: E tamam, geç hadi.
Çağlar:

Birinci Tanımlama:
"1. Olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatı, yazın (II) :
'Edebiyat hocasıyken talebeme bu nesir sanatından bir defa bahsetmiştim.'- F. R. Atay.
2.
Bir bilim kolunun türlü konuları üzerine yazılmış yazı ve eserlerin hepsi, literatür:
'Hekimlik edebiyatı.'-.
3. mecaz İçten olmayan, gereksiz, boş sözler.
[7]

Onur: Birinci madde tamam. İkinci ve üçüncü maddeler için ne düşünüyorsun?
Çağlar: "Masaya yatıracağımız” maddeler olmadığını düşünüyorum. Evet, bunlar da gerekli ama konumuz bağlamında sanki ayrıntıymış gibi duruyor. Birinci maddenin yeterli olduğunu düşünüyorum.
Onur: Ben de... Devam et lütfen.
Çağlar: Tamam.

İkinci Tanımlama:
"Okuyanlara estetik (sanatsal) bir doyum sağlamak amacıyla yazılmış, ya da böyle bir amacı olmasa bile biçimsel ve içeriksel özellikleriyle bu düzeye ulaşabilen bütün yazılı eserlere edebiyat denir. Edebiyat bir anlatım biçimidir. Düşünce ve duyguları güzel ve etkili bir biçimde anlatma sanatı olarak da tanımlanabilir. Herhangi bir metnin edebiyat eseri sayılabilmesi için sanatsal değerler taşıması gerekir.”[8]

Onur: Ne düşünüyorsun?
Çağlar: Sanki kafası karışık birinin tanımlaması gibi olmuş bu. Sanki bu tanımlamada boşluklar var gibi... Bilmem, bazı doğrular olsa da, beni tatmin etmedi bu.
Onur: Yani?
Çağlar: Örneğin tanımlamanın ilk tümcesi belli bir "ışık” yakalamış gibiyse de, TDK’nun tanımlamasına oranla "rasgele bir tanımlama” görüntüsü ve içeriğine sahip görünüyor.
Onur: Devam edelim.
Çağlar:

Üçüncü Tanımlama:
"Nazım ve nesir yoluyla hâle ve duruma göre söylenen ya da yazılan zarif, ölçülü, ahenkli, dil kurallarına uygun sözler veya bu çerçevedeki sözlerden bahseden ilim diyebileceğimiz edebiyat; aslında terbiye, nezâket, zerâfet ve haddeden geçme, kıvama erme mânâlarına hamledeceğimiz 'edeb' kökünden gelmektedir. Ama, daha çok da, insanın hayat tarzı, yaşama üslûbu, sîretiyle alâkalı ve onun kalbî, ruhî hayatının inkişaf ettirilmesine vesile bir amel diye yorumlanagelmiştir. Bu mânâdaki edebin tahlil edileceği yerse, ya ahlâk kitapları ya da tasavvuf risaleleridir. Örfî mânâdaki edebiyatın, bu anlamdaki edeble doğrudan doğruya değil de, dolayısıyla bir münasebeti vardır." [9]

Onur: Evet... Bu tanımlamayı nasıl buluyorsun?
Çağlar: Tam olarak anlasam güzel bulacağım da, anlayamıyorum ki! Osmanlıca, Farsça, Arapça sözcüklerle dolu bu tanımlama... Mübarek adam neredeyse tüm dillerle ortak tanımlama yapmış. Enternasyonalist(!) mi ne? !
Onur: Her "anlatım biçimi” bir sınıf veya katmana yöneliktir. Bu "anlatım” da kendi "tabanına” yöneliktir, bunda yadırganacak bir şey yoktur. Bak, bizim "anlatımımız” da "bize” yönelik.
Çağlar: Ama bizimki daha anlaşılır değil mi?
Onur: Evet, ama bizim dilimizi bilmeyen bu tabaka için anlaşılır değil...
Çağlar: Bu bana, toplumların değişik sınıfları ve her bir sınıfın da farklı kültürel şekillenişinin olduğunun açık ifadesidir gibi geliyor.
Onur: Evet... Her hangi bir sözlü veya yazılı ifadede "Şu, şu ve şu sözcükleri kullan! ” önermesi doğru bir önerme değildir. Dil, bir iletişim aracıdır ve insanlar kendilerini en rahat ifade ettikleri sözcükleri kullanırlar. Örneğin bu tanımlamadaki sözcükler bana hitap etmiyor, ben bu sözcükleri benimsemiyorum ama kesinlikle karşı da değilim. Bunları "zenginlik” olarak görüy...
Çağlar: Dur; dur hele Onur, dur, dur. Gerçi konudan biraz uzaklaşmış olacağız ama sözünü tam anlayamadım. Hem "benimsemiyorsun”, hem "kesinlikle karşı değilsin”! Nasıl oluyor bu? Sence bu ifadede bir çelişki yok mu?
Onur: Hayır, yok. Kendi içinde son derece tutarlı, bilimsel ve saygılı bir anlayıştır benimki.
Çağlar: Onur, hem "benimsemiyorsun”, hem "karşı değilsin”. İnsan bir şeyi benimsemiyorsa ona karşı demektir. Sen gece beşik mi salladın; ne yaptın?
Onur: Çağlar, sen dilin bir iletişim aracı olduğunu kabul ediyor musun? Dil bir iletişim aracı mıdır?
Çağlar: Soruya bak! Yaa, tabi ki dil bir iletişim aracıdır. Kim bunu tartışma konusu yaparsa, kendini edebiyatın orta yerine "Cahillik Anıtı” olarak diksin.
Onur: O zaman kendini "anıt” olmaya hazırla.
Çağlar: Hihi hihihii hiii... Hadi bakalım!
Onur: Seninle konuşan kişi, aslında sana "bir şeyler” getiriyor, "bir şeyler” sunmaya, "bir şeyler” göstermeye çalışıyor, değil mi?
Çağlar: Evet.
Onur: Bunu yaparken de demin söylediğimiz gibi dili "araç olarak ” kullanıyor, değil mi?
Çağlar: Evet.
Onur: Şimdi şöyle bir benzetme yapalım: Diyelim ki ben değişik konuları içeren bir bavul dolusu kitap getireceğim sana.
Çağlar: Yok yaa, sahi mi? Ne zaman getireceksin? Sevaba girersin vallahi, getir getir...
Onur: Zevzeklik yapmazsan çatlarsın yani!
Çağlar: Hihi hihihi Tamam yaa, tamam... Heh hehhe hee... Devam et, bana aldırış etme.
Onur: Şimdi ben sana bu kitapları varsayalım ki Opel Corsa ile getirdim. Sen bana kitapları niye uçak ile değil de Opel Corsa ile mi getirdiğime bakarsın yoksa kitaplara mı bakarsın?
Çağlar: Hıımmm...
Onur: Nereye gidiyorsun, heey? !
Çağlar: Kendimi anıt yapmaya! Ben verdiğim sözden dönmem.
Onur: Gitme, gitme; sen bana lazımsın. Şimdi tanımlamamıza dönelim. Tanımlama senin anlayamayacağın kadar karışık değil, gereksiz saldırı yapma. Söyle bakalım. Ne düşünüyorsun?
Çağlar: Girişteki sözler çok mantıklı ama bu tanımlamayı yapan mübarek zat da benim gibi düşünüyor. Bak, "ilim diyebileceğimiz” diyor, "ilim” demiyor. Demek ki edebiyat bu kişiye göre aslında "ilim” değil.
Onur: Peki "ilim gibi” görmek istediğini düşünemez miyiz?
Çağlar: Bence hayır. Hayır, çünkü bu kişi edebiyatı sadece "maneviyatla” bütünleştirmeye çalışmış. Yok "tasavvuf”, yok "risale”... Fransız, Rus, Alman ya da İtalyan edebiyatçıları da mı "ya ahlâk kitapları ya da tasavvuf risaleleri”nde arayacaklar bunun analizini?
Onur: Ama edebiyat manevi alanı da kapsıyor.
Çağlar: Manevi alanı kapsaması ayrı şey, manevi alanla sınırlandırılması ayrı şey değil mi sence? ...
Onur: Doğrusun. Aferin sana... Sende ne cevherler varmış meğer!
Çağlar: Öyleyim de, işte... Bakma sen... Kıymetimiz bilinmiyor, kıymetimiiizzz!
Onur: Tamam. Dördüncü tanımlamaya geç.
Çağlar: Olur. Uzun biraz... Kısaltarak alıyorum:

Dördüncü Tanımlama:
"Edebiyat, Arapça edeb sözcüğünden yapılmış ve Türk Edebiyatında Tanzimat’tan sonra kullanılmaya başlanmış bir sözcüktür. Bundan önceki dönemlerde edebiyat kavramıyla ilgi olmak üzere ilm-i edeb, şiir ve inşa gibi terimler kullanılıyordu. (...) Edebiyat sözcüğünün günümüzdeki anlamı ile ilk defa Şinasi (1826-1871) ve Namık Kemal (1840-1888) ’in yazılarında karşılaşılır.

Edebiyat sözcüğü, Fransızca littérature sözcüğünün karşılığı olarak düşünülmüştür. Bu sözcük ise Lâtince kökenlidir ve harf anlamındaki littera kökünden türetilmiş litteratura'dan gelmektedir. Litteratura, Lâtincede alfabe, yazı, bilim, gramer ve filoloji anlamlarını içermektedir. Fransızcada littérature ise edebiyat'tan başka, edebiyat ürünleri ve edebiyat araştırmalarıyla ilgili bazıkavramlarla birlikte, kültür ve yazarlık karşılığında da kullanılmaktadır. (...) Sözcük tıp, hukuk, müzik edebiyatı biçiminde kullanıldığında, bir bilim ya da sanat dalının konuları üzerine yazılmış yazı ve eserleri ifade eder."
[10]

Onur: Evet?
Çağlar: Etimolojik olarak yaklaşılmış... Ama açılımlara bakarsak sen haklı çıkacak gibisin.
Onur: Son tanımlamayı da ekle, sonra tüm tanımlamalardan ortak özellikler çıkaralım.
Çağlar: Tamam.

Beşinci Tanımlama:
"İnsandaki duygu ve düşüncelerin, hayâllerin, çevreye dâir gözlemlerin ve çevredeki birtakım olayların insanda güzellik duygusu uyandıracak biçimde sözlü veya yazılı olarak anlatılması sanatıdır. 

İnsanlar, topluluklar halinde bir arada yaşamalarının doğal bir sonucu olarak zaman zaman sahip oldukları duygu ve düşünceleri birbirlerine anlatmak ve belki bunları paylaşmak ihtiyacını duyarlar. Yine çok iyi bilinen bir şey daha vardır ki; edebî eserlerde kullanılan dil, günlük hayatta kullanılan dilden çok farklı, çok daha işlek, sanatlı bir dildir. Üstelik dilin bu şekilde kullanılması yazardan yazara veya şairden şaire değişen bir durumdur. Aslında bu farklılıklar bir dil için zenginlik olarak düşünülmelidir. Çünkü bütün bunların hepsi netice itibariyle sözün çok daha güzel ifade edilme gayretlerinin sonucudur. Sözün daha etkili ve daha güzel bir şekilde söylenebilme çabaları da edebiyatı ve edebî eserleri ortaya çıkarmıştır.”
[11]

Onur: Şimdi senden her tanımlamayı özetlemeni istiyorum.
Çağlar: Tamam, olur. Hazır elim değmişken bulaşıkları filan da yıkayayım mı? Boyanacak ayakkabın falan... Ya da ütülenecek elbisen varsa ver, ver; çekinme...
Onur: Niye çekineyim ki? Üstelik de oldukça güzel bir istek bu, işime geliyor yani. Bak bulaşık deterjanı, sünger falan alt tarafta. Ayakkabılarım ayakkabılıkta. Haa, siyah boya bitmişti. Siyah boya alman gerekiyor. Ütünün yerini nasıl olsa biliyorsun. Çamaşırlarım da dolapta.
Çağlar: Heeheheheeee! ! Ben gidip nikâh memurunu çağırayım istersen. Nasıl "çamaşır yıkadığımı” filan görsün.
Onur: Hadi oradan, sapık!

Kaynakça:

[7]
http://www.tdk.gov.tr/TDKSOZLUK/SOZBUL.ASP? kelime=edebiyat
[8]
http://www.edebiyatturk.net/
[9]
http://tr.fgulen.com/a.page/eserleri...nda/p7427.html
[10]
http://72.14.221.104/search? q=cache:iZl7_taU9IkJ:www.aof.edu.tr/kitap/IOLTP/2273/unite01.pdf+%22edebiyat%C4%B1n+tan%C4%B1m%C4%B1%22 &hl=tr&gl=tr&ct=clnk&cd=4
[11]
http://www.ridvancanim.com/Eserler/Y...Dersleri-1.htm

0 Yorumlar:

Yorum Gönder